21 Aralık 2018 Cuma

Kürk Mantolu Madonda - Altını Çizdiklerim

Aralık 21, 2018
Her şeye hazır bulunan ve kimden ne geleceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür? (sf 23)

Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, bir insanı hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında
hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında sonra kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz? (sf 38)

Kendimi ne kadar manasız şeylerle üzdüğümü anlıyor, bütün kabahati hayalperestliğimde, kendi içimde kuruntu yapmamda buluyordum. (sf 66)

Ben gene eskisi gibi dünyadan uzak ve daima tasavvurlarımın ve iç dünyanım bir oyuncağıydım. (sf 67)

Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemişti. (sf 71)

Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şey istedikleri için. Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil… erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki… Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptala güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. (sf 82)

Fakat hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz? (sf 86)

Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım. (sf 86)

Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar hayat doldurduğunu bilerek yaşamak. (sf 87)

Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur. (sf 93)

Beni yüzde yüz doyurmayan, bana tam manasıyla lüzumlu görünmeyen şeyleri yapmak, beni kendi gözlerimde küçültüyor. (sf 97)

Mektepte kız arkadaşlarımın miskinliği, emelleri beni daima tiksindirdi. Hiçbir şeyi, kendimi erkeklere beğendirmek için öğrenmedim. Hiçbir zaman erkeklerin önünde kızarmadım ve onlardan bir iltifat beklemedim. Bu hal beni müthiş bir yalnızlığa mahkum etti… Hoş tutulan bir oyuncak olmak, onlara insan olmaktan daha kolay ve cazip geliyordu. Erkeklerle de arkadaş olmadım. Aradıkları yumuşak lokmayı bende bulamayınca müsavi kuvvetlerle karşı karşıya gelmektense kaçmayı tercih ettiler. O zaman erkek azminin ve kuvvetinin ne olduğunu gayet iyi anladım; dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir. Bir kere bunları fark ettikten sonra erkekleri sevebilmem imkansızdı. Hiçbir kadın, ihtiras halindeki bir erkek kadar aciz ve gülünç olamaz. Buna rağmen bu hallerini kuvvet tezahürü zannederek kadar yersiz bir gururları vardır. (sf 97)



13 Aralık 2018 Perşembe

Nefret Dolu İnsanın Özellikleri

Aralık 13, 2018
 Nefret, suçluluk duygusu, kızgınlık ve korkunun karışımı olan çok yoğun ve güçlü bir duygudur. Kendini ve başkasını yok etme arzusunun yarattığı güçlü olma duygusudur nefret.



Nefret güçlü ve korkutucu bir silahtır. Öldürücüdür, yok edicidir. Nefret dolu kişi – kendisini ya da hedef kişiyi- öldürme potansiyeline sahiptir.

Nefretin en önemli özelliklerinden biri sürekli olasıdır. Kızgınlık bir süre sonra geçebilir ama nefret “sonsuza” kadar sürebilir. Ve nefret dolu bir insan kendi nefretinin tuzağına düşerek, hayatını yaşanmaz hale getirebilir. Kişi, düşmanıyla dolu bir halde yaşadığı için kendisini yaşayamaz. Günlerini, gecelerini, aylarını, yıllarını düşmanına nasıl bedel ödeteceğini planlamakla geçirir.

Nefret dolu kişi geçmişte yaşar. Kafası bir olaya takılmış, pas tutmuştur. Kendisini “kurban” olarak haksızlığa uğramış olarak görür. Ve bu haksızlığı yapana “gününü” gösterecektir. Hem de fazlasıyla. Onu pişman edecek, bedelini yüksek faizle ödeyecektir.

Bu tür bir nefretin özelliklerini sayacak olursak:

  • Uzun sürer.

  • Kişi gerçekte kendinden nefret etmektedir. Ama dışarıda bu nefreti yansıtacak bir hedef bulmuştur.

  • Asla unutmaz ve affetmez.

  • Değişmekten korkar.

  • Kendi nefretinin tuzağına düştüğü için, yaşamında olumlu düşünceler gittikçe azalır.

  • Kendi kendini bitirir.

  • Sürekli kendine yapılmış haksızlıkları düşünür.

  • İntikam yolları arar.

Nefret bir çağlayan gibidir. Yoluna çıkanı yıkar, geçer. İçinde yüzmeyi göze alan kişiyi boğar, öldürür. Tek amacı vardır: yok etmek.

Nefret duygusunun en çok zarar verdiği kişi yine kendisidir. Her enerji daima çıktığı kaynağa geri döner. Kafasında sürekli olumsuz düşünceler barındıran bir insanın mutlu, doyumlu, sağlıklı olması mümkün mü?

Nefret dolu insan, korku dolu insandır.

Nil Gün

30 Kasım 2018 Cuma

Kırılmamak ve Kendi Hayatına Odaklanmak

Kasım 30, 2018
Herkese selam! Bugün biraz içimi dökmek istiyorum aslında. Son zamanlarda kendimle ilgili korkunç bir şeyler fark ettim. Eskiden hiç ama hiçbir şeye kafayı yormazken, şu günlerde hep insanların yaptıklarına ve beni etkileyen kötü davranışlarına odaklanır oldum. 

Bazı kişiler tarafından hak etmediğim muamelelere ve tavırlara maruz kaldım ve umursamadan geçip gitmek yerine bugün biraz kafayı taktım. Bunun için de kendime kızıyorum; salla diyip geçiştirmem ve günlük yaşantıma odaklanmam gerekirdi.

Hayatımda her ne olursa olsun, insanlar bana yanlış yapsalar da, beni üzseler de, üzülmek yerine sadece kendi hayatıma odaklanıp nasıl mutlu yaşıyorsam öyle, hayatıma o konuları dahil etmeden ve düşünmeden devam etmem gerekirdi.

Galiba biraz boşluğa düştüm.

Bugün eve gelip uyuduğumda, beni üzen konuya dair çok kötü, bana daha da kötü hissettirecek bir rüya gördüm. Uyandığım zaman kendime geldikten sonra kendi kendime şöyle dedim: "Eski ben böyle yapmazdı. Bu olaydan hiç etkilenmeden kişisel hayatına odaklanır ve bir şeyler başarmaya devam ederdi."

Şimdi gelelim ne yapmam ve nasıl düşünmem gerektiğine.

İnsanlar bizi üzdüğü zaman hemen şu cümleleri hatırlayalım: Herkes kendi hareketlerinden ve kendi duygularından sorumludur. Onun bana hak etmediğim şekilde davranmış olması beni hiç ilgilendirmez.

Ne yapmamız gerektiğine gelirsek; eğer kalbimiz kırılmışsa ve üzülmüşsek, malum kişiyi asla arayıp sormamamız gerekiyor. Mümkünse telefonunuzu kapalı tutun ve daha önemli şeylere odaklanın. Yapacak çok önemli ve çok mühim işleriniz veya kendinize ayırmanız gereken saatler varken, sizi üzen kişiyi ve konuyu aklınıza getirip getirip zamanını neden çöp edesiniz ki?...

Lütfen başkalarının davranışlarından dolayı kendimizi üzmeyelim. Çünkü bunu yapmak için fazla değerliyiz; her şeyden önce kendi yüzünüzün gülüp gülmediğine bakın; hiçbir şey yüzünüzü asacak kadar sizden değerli olamaz.

27 Kasım 2018 Salı

Üzüntüyü Yok Etmek

Kasım 27, 2018
Herkese selammm! Bugün üzüntü duygusu üzerine konuşmak istiyorum. Bunu yok etmede çok etkili  bir düşünce sistemini anlatacağım.

Ben kolay kolay hüzünlenen ve duygulanan biri değilim; bu konuda kendi düşünce sistemimi elimden geldiğinceeğittim. Ama birkaç gün önce beklemediğim bir dostum tarafından beklemediğim şeyler gördüm ve ister istemez kedime engel olamayıp biraz üzüldüm.



 Üzüntünün ilk evresinde hiçbir şey düşünmek istemiyorsunuz, hiçbir şey yapmak istemiyorsunuz. Dışarı çıkmak ya da eğlenebileceğiniz bir şeyler yapmak asla içinizden gelmiyor. Hatırlatmalıyım ki bu durum asla 3 günü geçmemeli. 3 günü geçiyorsa depresyon başlangıcına doğru gidiyorsunuz demektir ve acilen psikoterapi desteği alarak kendinize gelmeniz gerekir.

Benim dışarı çıkmama ve hiçbir şey yapmama isteğim yaklaşık 2 gün sürdü. 2 günün sonunda; yani özellikle de bugün üzülmüş olmanın nasıl gereksiz olduğunu anladım. Bu anlama sürecini hızlandırmak istiyorsanız, sizi üzen bu olay gerçekleşmeden önce geçirdiğiniz mutlu zamanları hatırlayın ve bu zamanları size hissettirecek şarkılar dinleyin. Eski arkadaşlarınızla görüşün, modunuzu yükseltecek aktiviteler yapın.

Ve en önemli şeylerden biri de sizi üzen olayı hatırlatacak her şeyden uzak durmanız. Daha farklı şeylere yönelerek aklınıza gelmesini engelleyin.

Emin olun ki en fazla 3 gün sonra tüm o hüznün boşuna olduğunu anlayacak ve her şeyden olduğu gibi bu olayı da kendinize birçok şey katıp öğrenerek atlatmış olacaksınız.



Odaklanmamız gereken bir şey daha var. Kendimize şu soruları soralım:

-Elimden gelenin en iyisini yaptım mı?

-Vicdanım rahat mı?

Eğer bu iki soruya da cevabınız evet olursa iyileşme ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkma süreciniz hızlanacaktır. Daha fazla elinizden bir şey gelmeyen ve değiştiremediğiniz şeylere üzülmenin gereksizliğini, zaman kaybı olduğunu anladığınız zaman, eskiden olsa sizi çok üzebilecek olaylardan bile tek sıyrık almadan çıkacaksınız.

Ben bu anlattığım süreci birkaç gün içinde yaşadım. Bugün de arkadaşlarımla vakit geçirince tamamen kendime geldim ve beni üzecek hiçbir şey kalmadı.

Kendinize çok çok iyi bakın <3

5 Kasım 2018 Pazartesi

Hayatımızı Uzatmanın Yolları

Kasım 05, 2018
Herkese selam... Siz de benim gibi yaşamaya doyamayan ve her anını dolu ve mutlu geçirmek isteyenlerden misiniz? Bence bazı taktikler geliştirmemiz gerekiyor; çünkü ben son zamanlarda kendimi biraz ihmal etmeye başladığımı ve vaktimi doğru kullanamadığımı hissediyorum. Çok geçmeden şuna bir çözüm bulalım hadi...

Uyku Düzeni

Tamam çok klasik olacak ama kabul edelim; uyku düzeni çok önemli.  Benimki ciddi anlamda düzensiz; az
uyumak istiyorum fakat yorgun bir şekilde okuldan eve gelince uyumadan duramıyorum. Gece ise herkes uyuyunca yine uykum geliyor ve 1 gün için çok fazla uyumuş oluyorum.

Evet uyumak çok ama çok tatlı bir his; ama uyanma aşaması geldiğinde tatlılıktan çıkıyor; zamanımızı tüketmiş ve boşu boşuna sersemlemiş oluyoruz.

Bunun tek çözümü eve gelip uyumak yerine yapmam gereken şeyleri yapmak ve gece vakit geçirmeyi sevdiğim için de resim yapmak, kitap okumak, film izlemek gibi aktiviketeleri geceye bırakıp tek seferlik uyumak.

Liste Hazırlamak

Yıllar önce okuduğum, Maeve Binchy'nin Yalnız Kadınlar Sokağı romanından aklımda kalan ve nedense bir türlü silinmeyen bir sahne vardı; kadın yapması gereken alması gereken her şeyi listeliyordu ve takıntısı vardı; hayattaki en önemli şeyin listeler olduğunu söylüyordu.

Yarından itibaren, mümkün olduğunca önem sırasına göre yapmamız gerekn şeyleri listeliyoruz. Ufacık bir defter yeterli; çantada taşıyıp tamamlaann şylerin de üzerini çizmek çok mutluluk verici bir his olacak.

"Hayır" demek

Dostlarımızı ihmal edelim demiyorum ama öncelikleri iyi belirlemeli ve bazen hayır demeyi başarmalıyız. Çağırıldığımız her davete gitmek zorunda olmadığımızı ve zamanımızı ayıracak daha önemli şeylerimiz olabileceğini unutmayalım.

İki İşi Bir Arada Yapmak

Mesela ben bazen tuvale resim yaparken sevdiğim youtube kanallarını (Yorekok gibi) izleyerek 2 keyifli aktiviteki bir arada yapmış oluyorum. Resim yaparken Kemal Sayar veya Agah Aydın'ın kişisel gelişimle ilgili konuşmalarını dinlediğimde de kendimi çok çok iyi hissediyorum.

Ertelemek

Ah şu lanet huy... Özellikle sınava çalışırken yapılan en yaygın hata. O an durup kendinize hatırlatın ve ayna karşısında bir motivasyon konuşması yapın. "Şu anda bu işi tamamlayacağım ve içim rahat bir şekilde uyuyacağım. Vazgeçip aksatacak kadar tembel bir insan değilim; kararlı ve enerjik olmalıyım"

20 Ekim 2018 Cumartesi

Ağustosun Kuru Çayırları - Anna Jean Mayhew

Ekim 20, 2018
Herkese selamlar! Instagram topluluğumuz olan @okuyan_kadinlar_kulubu ile birlikte #herayınbiribiryayınevi etkinliğimiz için epsilon yayınları okuyorduk. Ben de kütüğhaneden rastgele seçtiğim Ağustosun Kkuru Çayırları'nı okudum. Aslında 1 haftadır bitmişti ama yorum girmeye şu an fırsat bulabildim...

Kitabın Adı: Ağustosun Kuru Çayırları

Yazarı: Anna Jean Mayhew

Çeviri: Anıl Ceren Altunkanat

Yayınevi: Epsilon

Sayfa Sayısı: 320



Konu

1954 yılında başlayan kitapta ana karakterimiz anlatıcımız, 13 yaşındaki Jubie Watts. Jubie, üç kardeşi, annesi ve evin siyahi hizmetçisi Mary ile birlikte uzun bir yolculuğa çıkarlar. Yolculuk boyunca Jubie, ırkçı tabelalar ve insanların ırkçı tutumlarıyla yüz yüze gelir ve bu durumdan rahatsız olur. Kaldıkları motellerde siyahilere kalma izni olmaması, onlara hanımefendi diye seslenilmemesi bunlardan yalnızca birkaçı.

Bu yolculuk sırasında ve dayılarının evinde kaldıkları günler boyunca Jubie ve ablası Stell, ailelerine dair de birçok kusur ve sır öğrenirler. Yolculukları hazin bir olayla sonlanır ve kitap da bu noktada gözlerimizin dolmasına sebep olur...

Genel Yorumlarım

İşte benim en sevdiğim anlatım tarzı... Kadın ana karakter küçüklüğünden başlayıp hayatındaki her şeyi keni gözlemleriyle aktarıyorsa o kitap benim için ekstra sürükleyici ve etkileyic oluyor. Ağustosun Kuru Çayıları'nda da, başlarda ilginç olaylar gerçekleşmemesine rağmen ilk sayfadan itibaren sürüklendim gittim. Anlatılan zamanı ve mekanları ve karakterleri öyle iyi yansıtıyor ki içinde yaşıyor gibi hissettim. Okumak için sabırsızlandığımdan dolayı eve bir an önce gitmek istediğim kitaplardan biriydi Ağustosun Kuru Çayıları. Herkese keyifli okumalar diliyorum...

1 Ekim 2018 Pazartesi

Kış İnsanı Mısınız? ♥

Ekim 01, 2018
Herkese selamlarr ! Nasılsınız? Bugünlerde üşümeye başlamışken ve battaniye-kitap-kahve mevsimi başlamışken, tam da sonbaharla ilgili bir şeyler yazmanın vakti gelmiş demektir.  Benim gibi yazdan tiksinen ve kışı seven biriyseniz yazdıklarımı çok daha iyi anlayacaksınız.



 1. Kışlık giysiler için sabırsızlanmak

Yeni sezon ürünleri çıkar çıkmaz gardrobunuzu onlarla doldurmak için sabırsızlanırsınız ve daha ürünler gelmeden hemen bot, kazak, çizme modellerine saldırırsınız. Yumuşacık ve kalın ev pijamaları ve panduflar benim favorim ♥

2. Üşümek

Üşümeyi sevmiyorum ve demir eksikliği dolayısıyla fazla üşüyen bir yapım var ama yine de kış havasını getirdiği hafif titremeyi kalın ve tüylü bir ceketle gidermeyi, yumuşacık bir battaniyeye sarınmayı seviyorum. Şu yumuşak battaniyelerde insana huzur aşılayan bir enerji var.

3. Kahvenin Yakıştığı Her Şey

Sonbahar ve kış deyince aklıma gelen ilk şeylerden biri de kahve. Bugün yağan yağmur eşliğinde kahve yapıp buraya bir şeyler yazmak, film izlemek, ve tabii ki kitap okumak... Yaz boyunca özlediğim şeylerden biri de bir sürü kitap aldıktan sonra bir yerde sıcak içeceğimi alıp oturup onları incelemek ve okumak için sabırsızlanmak.

4. Hiçbir Şeye Üşenme!

Yaz sıcağının terleten ve bunaltan sıkıcı atmosferinde kim dışarı çıkmak, arkadaşlarıyla takılmak ister ki? Ama canım kış mevsimi öyle mi... Kabanınızı giyip atkınızı takıp yakın arkadaşlarınızla bir kafede oturmak ve kahve içerek ısınırken (enerjinizi düşüren sıcak hava olmadan) sohbet etmenin keyfini yaz günlerinde yaşayamazsınız.

5. Kar Tanesi Deseni

Kar tanesi, kardan adam, noel baba gibi desenlerin dokunduğu hiçbir şey kötü olmuyor; aksine insana huzur veren, içini ısıtan ürünler ortaya çıkıyor.

6. Kışın Kitap Okumak Bir Başka♥

Kış mevsiminde her şeyin olduğu gibi kitap okumanın da tadı başka oluyor. Sıcaktan bunalmadığınız ya da dikkatinizi dağıtacak klima/vantilatör rüzgarı bulunmadığı için okuduğunuz şeye kendinizi daha çok kaptırıyorsunuz.

7. Cilt Bakımı ve Makyaj

Terleyince işkence haline gelen fondöten ve kapatıcı, sürekli akan ve göz altında topaklanan rimel, dağılıp duran far mevsimi geçti gitti. İstediğimiz gibi makyaj yapabileceğiz ve hava soğuk olduğu için de cildimiz çok daha sağlıklı görünecek.





Kısaca şöyle diyeyim; kış geldiği için çok ama çok mutluyum ve bu heyecanımı da bazı maddelerle sizlerle paylaşmak istedim. Her ne kadar İzmir'e kar yağmasa da kışın yüzünü göstermesi bile büyük bir heyecan benim için. Herkese musmutlu bir kış mevsimi diliyor ve kahve yapmaya gidiyorum, hoşça kalın...

22 Ağustos 2018 Çarşamba

Halil Cibran - Ermiş

Ağustos 22, 2018
Herkese selamlar! 56 sayfa olmasına rağmen aşırı etkileyici ve düşündürücü bir kitaptan bahsedeceğim. Halil Cibran'ın Eriş kitabını birçok bookstagram hesabının paylaşımlarında görüyordum; herkes çok beğeniyor ve mutlaka okunması gereken kitaplardan olduğunu söylüyordu. Bu kadar çok ismini duymasam belki de sıkıcı oldugunu düşünüp okumayacağım bir eser olabilirdi Ermiş. Çünkü çok sayfalı olan ve ayrıntılı bir olay örgüsü içeren, beni başka yaşamlara çeken romanları daha çok seviyorum.

Ermiş ise olay örgüsü içermemesine rağmen beni kendi dünyasına çeken ve düşündüren, çok şeyi fark ettiren bir kitap oldu. Sabahın 6'sında okumuş olmamın da etkisi var mı bilmiyorum ama bende inanılmaz farkındalıklar oluşturdu. Zaten önemli bulup defterime yazdığım o kadar çok cümle oldu ki, neredeyse kitabın tamamını defterime aktarıyordum.

Ermiş'i okuyunca hayata dair birçok farkındalık yaşadım; yazmış olduğum cümleleri de tekrar tekrar okumayı planlıyorum. Kitabın içindeki düşünceler öyle değerli ki... Şimdi alıntılarımı yazacağım; onları okuyunca zaten kitabı da okumak isteyeceksinizdir.. Herkese keyifli okumalar... ^^


Altını Çizdiğim Cümleler

  Aşk sizi çağırdığı zaman,onu izleyin... Yolları zorlu ve dik olsa da. Kanatları sizi sardığı zaman ona teslim olun. Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da. Hem aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın. Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgarı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle. Çünkü aşk taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi. Yücelerinize tırmanıp, okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı. Derken inip köklerinize, sarsar toprağa sıkı sıkıya tutunuşlarını. (sf 6)

Ne sahip olur aşk ne de sahip olunmak ister. Çünkü aşk aşka yeter. (sf 7)

Yüreklerinizi verin, fakat teslim etmeyin birbirinizin eline. Çünkü bir tek Hayat'ın avucuna sığar yürekleriniz. (sf 8)

Aylaklık, mevsimlere yabancı düşmek, heybetle ve mağrur bir teslimiyetle sonsuza yürüyen yaşam kafilesinin dışında kalmaktır. (sf 14)

Çalışırken, yeryüzünün en ırak düşünün; daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş olan parçasını gerçekleştiriyorsunuz. Ve çalışmayı sürdürmekle, aslında hayatı sevmiş oluyorsunuz. ( sf 14)

Hayatı çalışmak yoluyla sevmek hayatın en derin sırrına ermek demektir. Fakat eğer ıstırap çekerken, doğduğunuz güne lanet edip bedeninizin yükünü taşımayı alnınızın kara yazısı sayıyorsanız, o zaman size cevabım şudur: Yazıları silecek olan sadece alın terinizdir. (sf 14)

Sevinç ve keder birlikte gelir; biri sofranızda sizinle otururken, unutmayın diğeri yatağınızda uyumaktadır. (sf 16)

Günleriniz dertsiz, geceleriniz eksiksiz ve hüzünsüz olduğu zaman değil. Tam tersine, bütün bunlar yaşamınızı kuşatmışken, çıplak ve tüm bağlardan kurtulmuş olarak hepsinin üzerine yükseldiğiniz zaman özgürsünüz gerçekten. (sf 26)

"Hakikati buldum." değil, "Bir hakikat buldum." deyin. "Ruhun yolunu buldum." demeyin. "Kendi yolumda yürüken bir ruhla karşılaştım." deyin. Çünkü ruh her yolda yürür. Ruh ne bir hat üzerinde yürür, ne de saz gibi büyür. Ruh, sayısız taç yapraklı lotus çiçeği gibi kat kat açılır. (sf 30)

3 Ağustos 2018 Cuma

Portobello Cadısı - Paulo Coelho

Ağustos 03, 2018


Herkese selamlar! Şimdiye kadar okuduğum en ilginç ve en sürükleyici romanlardan biri olan Portobello Cadısı'ndan bahsedeceğim. 3-5 yıl önce Paulo Coelho'nun Kazanan Yalnızdır kitabını okumuştum; o zamandan beridir ilk kez yine bu yazarın bir kitabını okudum.


Kitabın Adı: Portobello Cadısı

Yazarı: Paulo Coelho

Çevirmen: Celal Üster

Yayınevi: Can Yayınları

Sayfa Sayısı: 272

İlk Baskı Yılı: 2008

Konu

Athene( diğer adıyla Şirin) isimli bir bebek, Lübnanlı bir evli çift tarafından evlat edinilir. Bir süre Lübnan'da yaşadıktan sonra savaştan dolayı Londra'ya taşınırlar ve Athene burada üniversite okur. Bu sırada birlikte olduğu erkek arkadaşıyla evlenip çocuk yapmaya karar verir. Çünkü Athene'nin inancına göre, Yüce Ana ondan bir çocuk doğurması gerekmektedir. Hayatındaki değişimler sırasında Athene ruhsal açıdan çok büyük değişimlere uğrar ve kendini keşfetme yolculuğunda birçok şey başarır. Ruhsal açlığını doyurmak adına öz annesini bulmaya çalışır ama umduğu gibi şeyler olmaz.

 Genel Yorumlarım

Bu kitabın internetteki yorumlarına baktığımda birçok kişiyi sıktığını okumuştum. Ama nedense bana hiç öyle gelmedi; tam tersi, ruhumu dinlendiren, beni düşündüren ve çok büyük olmasa da ruhuma bir şeyler katabilen bir kitap oldu Portobello Cadısı. Önemli bulup altını çizdiğim birçok cümle vardı.

Ama şunu belirtmeliyim ki mitoloji bilginiz çok yoksa kitabın bazı yerleri sıkıcı gelebilir; çünkü mitolojik karakterler ve Tanrıların yaşamlarından örnekler verildiği için kavrayabilmek ve bağlantı kurabilmek zor olabilir. Ben de bu yıl almış olduğum mitoloji dersi sayesinde o kısımlardaki göndermeleri ve bağlantıları rahatça kavradığım için, kitap daha etkileyici geldi diyebilirim.

Mutlaka okumalısınız diyeceğim bir kitap değil ama ilginç konuları sevenler için birebir bence. :)


Altını Çizdiğim Cümleler

Kim hayallerini, onları yok edebileceklerin ellerine teslim eder ki. (sf 16)

Kimse kimseyi yönlendiremez. Bütün ilişkilerde iki taraf da ne yaptığını bilir; sonradan taraflardan biri kullanıldığından yakınsa bile. (sf 20)

Özgürlüğün özlemini çekecekleri yerde, kendilerine bir çoban arayanlara acımak gerekir! (sf 24)

Bu dünyada geçirdiğimiz zaman kutsaldır, her anı bir şölen gibi yaşamamız gerekir. (sf 24)

Bakire'nin arayışı, bütünüyle bağımsız oluşundan kaynaklanır ve öğrendiği her şey, karşısına dikilen güçlüklere tek başına karşı koyabilme yeteneğinin meyvesidir. (sf 25)

Kim olduğumuzu anlamanın en iyi yolu, çoğu zaman başkalarının bizi nasıl gördüğünü öğrenmektir. (sf 27)

Ormanda iki yol belirdi önümde, ve ben daha az yürünmüş olanı seçtim, bütün fark buradaydı işte. (sf 39)

Bence din, bütün yanlışlarına karşın, dünyayı gerçekten düzeltmeye çalışıyor. (sf 54)

Yalnızlık, ne kadar bastırmaya çalışırsak o kadar güçleniyor, ama yok sayarsak gücünü yitiriyor. (sf 61)

Bütün fırtınalar gelir geçer. Ne kadar şiddetliyse o kadar kısa sürer. Tanrı'ya çok şükür, fırtınaları atlatmayı öğrendim. (sf 112)

Kader insanları olmadık yollara sürüklüyordu ama başımıza geleni çözüp anlayabildiğimiz sürece bunda bir kötülük yoktu. (sf 112)

Işık değişkendir, rüzgar onu söndürür, şimşek yakar, hiçbir zaman güneş gibi durduğu yerde parlamaz ama yine de uğrunda savaşmaya değer. (sf 112)

O anda dünyanın, yetişkinlerin bize öğrettiği gibi hayaletler ve lanetlerle olu olmadığını yeni anlamış küçük bir kız gibi davranıyordum. Bu dünya sevgi doluydu, kendini nasıl gösterirse göstersin, hatalarımızı bağışlayan, günahlarımızdan arınmamızı sağlayan bir sevgiyle doluydu. (sf 117)

O andan başlayarak bağımsızsındır, hayatı başkalarının gözleriyle değil, kendi gözlerinle görürsün. Yaşıyor olmanın serüvenini aramaya çıkarsın. (sf124)

Mutluluğun aşk olduğunu söylüyorlar. Oysa aşk mutluluk getirmez, hiçbir zaman da getirmemiştir. Tam tersine, sürekli bir kaygı durumudur aşk., savaş mydanıdır; kendimize sürekli olarak acaba doğru mu yapıyorum diye sorduğumuz uykusuz gecelerdir. (sf 124)

Sevdiğin aam kendisine başka bir kadın bulursa kahkahayı basmayı unutma. (168)

Yalnızlık insana göre değildir, kendimizi ancak başkalarının gözlerinde gördüğümüz zaman tanıyabiliriz. (sf 178)

Başarısız olduğuna inanan, her zaman başarısız olacaktır. Farklı davranamayacağına karar veren, alışılmış olan tarafından yok edilecektir. Tüm değişiklikleri engellemeye karar veren, toza dönüşecektir. (sf 183)

Yalnızca kendimi hayalime teslim etmem ve acı çektiğimi görsem bile dişimi sıkmam gerekiyor, çünkü acı geçer gider. (sf 193)

Nefret, bir insanı olgunlaştırdığında, sevmenin birçok yolundan birisine dönüşür. (sf 235)

4 Temmuz 2018 Çarşamba

Sevgi Bağı - Gwen Cooper

Temmuz 04, 2018
Herkese selamlar! Birkaç gün önce okumuş olduğum Sevgi Bağı kitabını yorumlayacağım bugün. (Şu sıralar da Paulo Coelho'nun Portobello Cadısı'nı okumaktayım.)



Sevgi Bağı'nı ilk olarak 4-5 yıl önce okumuş ve aşırı etkilenmiştim. geçen hafta da kütüphanede görünce hiç duraksamadan ödünç aldım. Benim gibi kedici kızların mutlaka ama mutlaka okuması gereken kitaplardan biri... Zaten yazarın diğer kitapları da hep kedilerle ilgili ve onları da bir an önce okumak için sabırsızlanıyorum.

Şimdi gelelim Sevgi Bağı'nın konusuna...


Konu

Hikayemiz, ana karakter Gwen'in ağzından anlatılıyor. Gwen, birlikte yaşadığı erkek arkadaşıyla ayrılıyor ve 2 kedisini de yanına alıp arkadaşı Melissa ile birlikte yaşamaya başlıyor.

Bir gün, 2 kedisi Scarlett ve Vashti'yi düzenli olarak götürdüğü veteriner Gwen'e telefon ediyor ve kliniğe bırakılmış olan bir kediden söz ediyor. Gwen başta üçüncü bir kedi sahiplenme fikrine karşı çıkmış olsa da veterinerin sözünü ettiği yavruyu görmeye gidiyor. Minicik ve simsiyah olan bu kediyi gözleri olmadığı için göz kapaklarına dikiş atılmış, zavallı ve çaresiz bir şekilde otururken görüyor. Gwen onu avucuna aldığında bu minik kediciğin sevgi dolu ve sevgiye aç kalbini tam yüreğinde hissediyor ve onu sahiplenmeye karar veriyor.

Kör bir kedinin bir evde barınmasının tüm zorluklarına rağmen, bu minik kedicik cesur karakteri ve hayata tutunuşu sayesinde, gözleri olan kedilerden bile çok çok daha mutlu yaşıyor. Karakteri ve kahramansı özellikleri dolayısıyla Gwen ona Homeros adını veriyor. Homeros büyüyüp gelişirken Gwen'in başından da birçok olay geçiyor ve birkaç kez taşınmak zorunda kalıyor.

Genel Yorumlarım

Eğer kedileri çok çok seviyorsanız ve onlara zaafınız varsa bu kitap hayatınızda okuduğunuz en iyilerden biri olabilir. (Benim öyle oldu.) Ama kedilere özel bir düşkünlüğünüz ve zaafınız yoksa maalesef sıkıcı bulabilirsiniz. Çünkü kitap çoğunlukla Gwen'in 3 kedisi üzerine yoğunlaşmış bir şekilde ilerliyor ve sayfalarca onların davranışlarından ve hayatlarından söz edebiliyor. Kediciler için müthiş olan bu durumun diğer herkese sıkıcı gelebileceğini tahmin ediyorum...

Bunun dışında, okurken yüzünüzde hep bir tebessüm oluyor; Homeros'un tatlılığını, minikliğini, hareketlerini gözünüzde canlandırdıkça kalbiniz ısınıyor ve bir kediye sarılma ihtiyacı hissediyorsunuz...


Altını Çizdiğim Cümleler

Bazen düşünüyordum da, birine ne kadar gücendiğin, o insanı mutlu etmeye ne kadar önem verdiğinle doğru orantılıydı. (sf 150)

Homeros için cesaret, tıpkı bir sinek yakalamak ya da bir şeyin üzerine atlamadan önce yere çömelmek gibi, bir refleksti. (sf 212)




Bu arada, kitaptaki her şey gerçekler doğrultusunda yazılmış... İşte Scarlett, Vashti ve Homeros ponçiklerinin resimleri...





Herkese keyifli okumalar. :)

28 Haziran 2018 Perşembe

Gece Cilt Bakımı Nasıl Olmalıdır?

Haziran 28, 2018
 Hepimiz uyandığımızda ışıl ışıl ve sağlıklı bir cilt görünümüne sahip olmak isteriz; ama genelde bu durum gün içerisinde kaybolur ve sabahki tazeliğin yerini yorgun bir cilt alır. Bunun önüne geçmek için de doğru cilt bakımı yapmalı ve uykudan önce kullandığımız ürünlere dikkat etmeliyiz.




 Makyaj Sorunu

Gece uykusunda dinlenirken, hücrelerimiz çok daha hızlı yenilenir. Bu sırada cildin zarar görmesini istemiyorsak rimel ve eyeliner da dahil hiçbir makyaj ürünü kalıntısının cildimizde olmaması gerekir. Cilt tipimize uyumlu (kurutmayan, tamamen temizleyen) bir yüz temizleme jeli ile cildimizi makyajdan mutlaka arındırmalıyız.

Tonik

Sivilce oluşumunu engellemek ve gözenek sıkılaşması sağlamak için uykudan önce muhakkak cilt toniği kullanmalısınız. Paketli ürünler yerine yüzde yüz doğal gül suyunu da tonik olarak kullanabilirsiniz.

Nemlendirmek Önemli

Kuru ve pul pul olmuş bir cilt istemiyorsak muhakkak favori nemlendiricimizi bulmamız gerekiyor. Ben birçok deneme sonucu Nivea Essentials 24 saat nem takviyesi gündüz kremini favorilerim arasına ekledim.

Yastık Kılıfı

Yastık kılıflarınının düzenli olarak, en az haftada bir değiştirilmesi gerekir; kiri ve tozu tutan yastık kılıflarınu uuzn süre değiştirmemek, cildimize hiç iyi gelmeyecektir...

Uyku Düzeni

Aslında her şeyden önce, uyku düzeni en büyük rolü oynuyor diyebiliriz. Gündüz uykusundan kaçınır ve geceleri de erken yatarsak, cildimizin çok daha hızlı yenilendiğini ve çok daha taze göründüğünü gözlemleriz.

24 Haziran 2018 Pazar

Hipnozcu - Lars Kepler

Haziran 24, 2018
Herkese selam! :) Şimdiye kadar okumuş olduğum en sürükleyici polisiyelerden birini yorumlayacağım. Lars Kepler, İsveçli karı-koca Alexander Ahndoril ve Alexandra Coelho Ahndoril'in kullandıkları takma isimmiş. İsveç edebiyatından çıkan polisiye kitapların ayrı bir sürükleyiciliği oluyor; Camilla Laecberg-Buz Prenses kitabı da şaşırtıcı derecede sürükleyici ve mükemmeldi.



Konu

Bir spor salonunun soyunma odasında vahşice katledilmiş bir adamın cesedi bulunuyor. Adamın evinde, karısı ve çocukları da aynı şekilde vahşice öldürülmüştür. Ama 15 yaşındaki erkek çocuk ağır yaralı olarak yaşıyor. Ailedeki, üniversite öğrencisi olan genç kız ise Teyzesine ait bir kulübede yaşıyor ve polisler onun da tehlikede olduğunu var sayarak, ünlü hipnoz uzmanı psikiyatrist Erik Maria Bark'a başvururlar; oğlanı hipnoz ederek olay yerinde neler olup bittiğini öğrenmesini isterler.

Özel ve mesleki hayatındaki bazı olaylar sonucu 10 yıldır hipnoz yapmamak için kendi kendine söz vermiş olan Erik, sonunda ikna olur ve çocuğu hipnotize ederek gerçekleri öğrenir. Çocuktan öğrendikleri şeyler kan dondurucu, dehşet verici ve hiç kimsenin tahmin edemeyeceği şeylerdir...


Genel Yorumlarım

Zekice kurgulanmış, her sayfası heyecan ve adrenalin dolu bir kitaptı Hipnozcu. Aklınızı meşgul ederek sizi içine sürükleyecek, elinizden düşüremeyeceğiniz bir polisiye okuma istiyorsanız Hipnozcu'yu kesinlikle tavsiye ediyorum. 608 sayfa içerisinde sıkıldığım yerler neredeyse hiç yok gibiydi.

Kitabın esas gerilimli kısımları, hipnoz sonucu öğrendikleri gerçeklerden sonra başlıyor. Ortalardaki geçmişe yönelik hikayede fazla adrenalin yok; ama o bitince yine yüksek gerilimle karşılaşıyorsunuz.



19 Haziran 2018 Salı

Kelebek Adası - Sarah Jio

Haziran 19, 2018
 Hepinize selamlar! İnanılmaz sürükleyici bir Sarah Jio kitabının yorumuyla karşınızdayım. Jio'nun tüm kitaplarında olduğu gibi Kelebek Adası'nda da kendimi olayların ve karakterlerin içinde hissettim. Öyle sürükleyiciydi ki, "Yarın okumaya devam ederim." derken bir bakmıştım akşamüstü bitivermiş. 



Konu

Kitap, Charlotte isimli yaşlı bir kadının bir tekne kazasından tek kurtulan kadın olarak gazetecilerle röportaj yapmayı kabul etmesiyle başlıyor. Birlikte kurtulduğu adam olan Gray'i bulmaya çalışmaları şartıyla röportajı kabul ediyor ve Bermuda'ya doğru yola çıkıyorlar. Bundan sonraki bölümlerde de Charlotte'un geçmişindeki hikaye anlatılmaya başlıyor.

Yeni evli olan Charlotte ve Eric, balayı tatili için bir gemi seyahatine çıkarlar. Bermuda'da yapılacak olan tekne turundan hemen önce Eric, kendi biletini almayı unuttuğunu fark eder ve Charlotte'a bir sonraki tekneyle yanına gelebileceğini söyler. Fakat Charlotte'un içinde bulunduğu tekne kaza yapar. Yalnızca o ve Gray isimli bir adam sağ kalır. İkili asla mücadeleyi bırakmaz ve sonunda bir karaya rastlayıp burada yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar. Bu sırada Charlotte düşündükçe Eric'le ilgili de şok edici şeyler fark eder...


Genel Yorumlarım

 Sarah Jio'da pek alışkın olmadığım çok fazla gerçeküstü olay vardı kitapta. Bunlar biraz normalleştirilip gerçeğe yakın olsaydı o zaman çok daha etkileyici olurdu bence. Sırf bu yüzden 1 puan kırabilirim Kelebek Adası'ndan; ama yine şiddetle tavsiye ediyorum. :) Bulunduğunuz ruh hali ya da durum her neyse kesinlikle sizi uzaklaştıracak, içine çekecek, bitirene kadar bırakamayacağınız bir kitap....


Altını Çizdiğim Cümleler

İstenildiği gibi olan ya da olmayan şeylere üzülmekle o kadar zaman harcıyoruz ki treni kaçırıyoruz. Hayat kendi yolunu bulur ve her şey olacağına varır. Sadece yaşa ve bırak olsun gitsin. (sf 34)

Ya bunun bizi mahvetmesine izin vereceğiz ya da bunu kabulleneceğiz. (sf 154)

Ama evlilik ya da erkekler Estella'nın ilgisini çekmiyordu. Kelebek yakalamayı, kitap okumayı ve hakkında hiçbir şey bilmediği dünyayla ilgili hayaller kurmayı tercih ederdi. (sf 198)

14 Haziran 2018 Perşembe

Ayin

Haziran 14, 2018
 Herkese Selam! Bugün sinemada izlemiş olduğum Ayin filmini yorumlayacağım; gerçi eleştiri  yağmuruna tutmak daha doğru bir tabir olur. Gideceğiniz varsa gitmemenizi tavsiye ediyorum... Bu arada konudan bahsederken yardımcı olsun diye beyazperde.com'dan bakayım dedim de orada yazan cümlelerin filmin içeriğiyle hiçbir alakası yok bence... 


Konu

Küçük kız, ağabeyi ve anne babadan oluşan 4 kişilik bir aile var. Anneanneleri ölüyor ve anneleri Annie bunu tam atlatacakken bir de küçük kız Charlie bir kazaya kurban gidiyor. Charlie çok tuhaf davranışları olan asosyal bir kız.  Bunun üzerine Annie kötü olayların üstesinden gelebilmek için yardım alıyor ve bu sırada tanıştığı Joan isimli kadınla birlikte ruh çağırma gibi spiritüel girişimlerde bulunuyor. İlk başta iyi niyetle yaptığı bu şey ailesinin başına bela oluyor ve Annie bu durumu çözmeye çalışırken işler daha da berbat bir hal alıyor.


Genel Yorumum

Olaylar çok kopuktu; neler olduğunu kavrayamadan film bitti. 2-3 adrenalin sahnesi koymuşlar korkalım diye, onlar da korkutucu değildi.

Şunu belirtmeden geçmemeliyim; filmin başlarında gereksiz sahneler gereksiz bir şekilde uzatılmıştı; hep böyle mi sürecek derken neyse ki ortalardan itibaren adrenalin birazcık daha arttı.

Ayrıca en tuhaf ve orjinal karakter olan Charlie'nin daha filmin hemen başında ölmesi kötüydü.

Sonunu da öyle bir şeyle bağlamışlardı ki tamamen "kıytırık" bir final olduğunu söyleyebilirim.

İzlediğim diğer korku filmleriyle kıyasladığımda Ayin, çizgi film gibi kalıyor. Her şeyden tırsan ve gece uyuyamayan ben, bu filmden neredeyse hiç etkilenmedim. Halbuki Korku Seansı'yla karşılaştırmaları ve iddialı olmaları beklentilerimi biraz yüksek tutmuştu. Korku Seansı gibi efsane bir film kadar müthiş korku yapımı zor gelir diye düşünüyorum.

(Bu arada Ayin filmindeki Annie'ye bazen çok gıcık oldum; o kadar çok please, please dedi ki sinirlerim bozuldu. :D)

5 Haziran 2018 Salı

Juno

Haziran 05, 2018
 Herkese selamlar. :) Bir instagram sayfasında rastlayıp, konusuna bile hiç bakmadan izlediğim Juno filminden bahsetmek istiyorum. Bana birçok şeyi sorgulattıran ve içndeki her şeyi kendim yaşamışçasına hayat tecrübesi veren filmlerden biri oldu. 



Konu

16 yaşındaki Juno, okuldan arkadaşı Bleeker ile birlkte olur ve hamile kalır. En yakın arkadaşı Leah ile bu konu üzerine düşünürler ve bebeği evlatlık vermeye karar verirler. Juno ve ailesi, gazete ilanından seçtikleri bir evli çift ile görüşür. Bebek doğduğunda onlara evlatlık vereceklerdir. Her şey mükemmel ilerlerken, evli çiftle ilgili bazı problemler ortaya çıkar ve işler biraz karışır ve kararlarda bazı değişiklikler meydana gelir. (Spoiler vermemek adına biraz saçmaladım:D )

Genel Yorumum

İnsana yeni hisler ve farkındalıklar katan bir filmdi Juno. Ben nedense ana karaktere pek ısınamadım; yaptığı hiçbir seçimin benim bakış açılarıma uygun olmadığı için sanırım...

Bu filmi özellikle bütün genç kızların izlemesini tavsiye ederim; sizi içine çeken, çabucacık da bitmiş hissi veren, aynı zamanda çoğumuza tanıdık olmayan birçok hissi yaşatan bir filmdi...










Kendini Sevmenin Yolları

Haziran 05, 2018
 Başkalarını kendinizden daha çok sevmek bazen kolay bir yol gibi görünebilir; ama ruhsal durumunuzun sağlıklı olmasını istiyorsanız, ilişkilerde üzülmek ve yıpranmak istemiyorsanız kendinizi sevmeyi öğrenmek zorundasınız. 

 Özellikle de romantik ilişkilerde insanların çok büyük bir kısmı kendi varlığını ve bireyselliğini yok sayıyor ve karşısındaki insana karşı duyduğu ilgiyi bu yüzden aşk zannediyor. 

 Eğer bazı kişiliğimizi oluşturacak değişmez değerler oluşturmak, gerektiğinde sınır çizgilerini belirleyebilmek ve kendine saygısı olan bir yaşam sürdürmeyi istiyorsak, başkalarını yüceltmek yerine, her şeyden önce kendimize değer vermek zorundayız.



Mükemmellik Kalıpları

Ne kadar değerli olduğunuza başkalarının karar vermesine asla izin vermeyin. Onların kalıplarına girmekten vazgeçin ve kendinize KENDİNİZİN beğendiği bütün özellikleri yazarak düşünün. Kendi lideriniz ve yol göstericiniz olun.

Kendinizle İlgili Olumsuz İnançlarınızın Üstesinden Gelin

İnsanların birçoğu kendilerinde de başkalarında da olumsuz olan şeyleri görmeye eğilimlidir. Bu "olumsuzluk"ları belirleyen de yine çevredeki insanların oluşturduğu kalıplar ve düşüncelerdir. Tüm eleştiri ve yaygın inanışlardan sıyrılıp, kendinizde sevdiğiniz özellikleri düşünün. Eminim olumsuz diye nitelendireceğiniz özellikle neredeyse sıfıra inecek. :)

Kendi Kendinize Kurduğunuz Cümleler

Bazı negatif olaylar sonucu kendi iç konuşmanız, genel gidişatı inanılmaz derecede etkiler. "Ben aptalım." demek yerine "Bu yaptığım şey aptalcaydı. Ama artık daha dikkatli olacağım." demelisiniz. Bir başarısızlıkla karşı karşıya kaldığınızda başarısız bir insan olduğunuzu düşünmek çok ama çok mantıksızca olur. Çaresizce oturup kalmak ve negatif düşüncelere boğulmak yerine harekete geçmeli ve "Neyi farklı yapmalıyım? Artık böyle şeyler yapmamak için nelerde gelişmeliyim?" diye sormalısınız.

"Kötü şeyler olacak" Düşüncesini Aşın

Çekim yasası kavramını duymuşsunuzdur; olaylara nasıl baktığımız, hayatımızı belirler. Kötü olanı görmek istiyorsak kötü şeyler olur; iyileri görüyorsak da hayatın iyi olduğunu düşünürüz.

Olumsuz ihtimalleri zihninizden silin ve pozitif olanları aklınızda canlandırın; kendinize inanın.

Pozitif Özelliklerinizi Liste Halinde Yazın

Ben her zaman listelerin sihirli bir gücü olduğuna inanırım. Liste yapmak iyi hissettirir ve düzen hissi getirir. Şimdi sizden, en küçük ya da büyük şeyler olması fark etmeksizin,kendinizde beğendiğiniz tüm özellikleri ve yeteneklerinizi bir liste halinde yazmanız. Ben de birkaç maddeyle burada başlıyorum listemi yapmaya. :)

♥ Dostlarıma çok değer veririm ve onların değerini GERÇEKTEN bilirim. Benim için hayattaki en önemli kavram dostluktur.

♥ Eskiden zannettiğimden çok daha zekiymişim. Bunu üniversitede keşfettim; eskiden, yeni öğrendiğim bir dille, sözlük olmaksızın sayfalarca yazı yazabileceğimi söyleseler asla inanmazdım.

♥ Saçlarımı çok seviyorum. Uzun saçlarım bana kendimi iyi hissettiriyor ve onlara bakım yapmaktan vakit harcamaktan hoşlanıyorum.

♥ Kriz anlarında mantıklı düşünebiliyorum. Asla panik yapmayan, sağlıklı düşünebilen ve sinirleri sağlam bir yapıya sahip olduğuma inanıyorum. Duygularımın etkisi altında kalmaktansa, duygularımı BEN yönetiyorum.

♥ Kendime karşı her zaman disiplinliyim.



24 Mayıs 2018 Perşembe

Yüzbaşının Kızı - Alexandr Puşkin

Mayıs 24, 2018
 Herkese selamlar :) Instagram'da toplaştığımız tatlı mı tatlı kızlarla birlikte #heraybirdünyaklasiği etkinliğimiz kapsamında Alexandr Puşkin'in Yüzbaşının Kızı kitabını okuduk. Son derece sadeve akıcı bir dili vardı ama okuduğumuz diğer klasiklere göre azıcık gölgede kaldı benim için. 



Konu

Pyotr Andreyiç, 17 yaşında, asker olmak üzere babası tarafından Orenburg'a gönderilir. Yolda tipiye yakalandıkları sırada onlara kalaca yer konusunda yardım eden bir köylüye kürk ceketini hediye eder. Bu köylü, Orenburg'a gittiklerinde karşılarına bu kez bir isyancı olarak tekrar çıkacak olan Pugaçev'dir.

Bu isyanlarla mücadele ettikleri sırada Pyotr Andreyiç, yüzbaşının kızı olan Masha'ya aşık olur. Fakat bazı karışıklıklar yüzünde bu aşk isyancılarla edilen mücadelede olumsuz etkilere yol açar ve aralarındaki aşkı etkiler.

Genel Yorumlarım

1 gün içerisinden biten, oldukça sade dili olan Yüzbaşının Kızı hiç sıkmadı beni. Ama bende iz de bırakmadı. Nedense öyle kuru kuru okumuş gibi oldum hiç etkilenemedim. Martı ysyınlarından okudun; belki çeviriyle de ilgili olur bilemiyorum... Okusam da olurmuş okumasam da diyeceğim kitaplardandı..


Altını Çizdiklerim

Ne olacak senin bu halin? Seni doğru yola ulaştırması için Tanrı'ya yalvarıyorum ancak ondan bunu istemeye bile yüzüm yok! (sf 70)

Tanrı'nın dediği olur. Onun bizim için planladıkları bizim isteklerimizden daha iyi olabilir. (sf 72)

14 Mayıs 2018 Pazartesi

Sucker Punch

Mayıs 14, 2018
Herkese selamlar! :) Şimdiye kadar izlediğim en marjinal ve mükemmel filmlerden biri olan Sucker Punch'tan bahsedeceğim. Konusu çok tuhaf geldiği için izleyesim geldi; daha önce adını hiç duymamıştım. Ve çok tuhaf, çok etkileyici sahnelerle başlayarak sonuna kadar merakla izlettirdi kendini.



Konu

Babydoll, annesinin ölümünden sonra üvey babası tarafından bir akıl hastanesine kapatılır. Buranın akıl hastanesi olmaktan çok uzak bir yer olduğunu fark eder; müşterilere sergilenmek üzere kızlara dans ettiriliyordur. Babydoll da dans etmeye başladığında zihninde tuhaf şeyler gerçekleşir ve fantastik bir dünyada bulur kendini. Dans ettiği süre boyunca o fantastik dünyada, bir bilgenin rehberliğinde, birçok yaratıkla savaşır ve çeşitli olaylar atlatır.

Bu fantastik dünya ziyaretleri sürerken Babydoll, akıl hastanesindeki 4 kızı da ikna ederek kaçmak ve özgürlüğe kavuşmak planları yapar. Örgütlenen bu 4 genç kızı çok farklı sonuçlar bekler.

Genel Yorumlarım

Fark ettiğiniz üzere filmin konusunu yazarken çok kafam karıştı ve düzgün ifade edemedim... Çünkü cidden son derece tuhaf bir konu, çok ama çok marjinal şeylerle desteklenmiş ve olay örgüsü anlaşılması güç hale gelmiş. Anlayabilmem için filmi ikinci kez izlemem gerekiyor mu bilmiyorum. Konusu itibariyle kafamda net bir sonuç bırakmamasına rağmen bu fil hayatımda izlediğim en etkileyici görsellere ve müziklere sahipti. Özellikle de baştaki o gotik sahneler beni büyüledi.

Herkese tavsiye edebileceğim bir film; bu kadar etkileyici şeyi içinde barındıran nadir yapımlardan birisi.







 

İNSANOĞLU KUSURLU BİR VARLIKTIR

Mayıs 14, 2018


İnsanoğlu kusurlu bir varlıktır. Çileden çıkarıcı ve dibe çeken zayıflıkları, kişiyi ayaklarından kelepçeleyen , ellerinden zincire vuran aciz , kötümser ,sinir bozucu korkuları, hayatın zevkini yakalamalarına engel olan ve onları acımasızlaştıran hırsları ve kendi sahip oldukları güzellikleri görmelerini engelleyen ,sürekli etrafındaki insanlarla kendilerini kıyaslayıp kendilerini küçülten kıskançlıkları… İşte tüm bunlar yüzünden insanoğlu kusurlu ve eksik bir varlıktır.
Hiç korkularınız sizi boğduğu için yaşamdan zevk almaktan ve yaşam yolunda ilerleyemediğinizden o güven ve başarı duygularından mahrum kalıyormuşsunuz gibi hissettiğiniz oldu mu? Sinsi ,bir virüs gibi tüm beyninizi ele geçiren o birinci, en üstün olmayı isteme duygusunun benliğinizi fethedip sizi tamamen sarmalayan ve gaddarlaştıran o hırslarınız yüzünden dünyadaki değerli duyguları tatmayı kaçırmakta olduğunuzu düşündünüz mü hiç? Sizi kilitli bir kutuda tıkılı kalmış gibi güçsüz ,yetersiz ,acınası hissettiren o kahredici zayıflıkların, hasta eden ve gitgide eriyip gitmenize sebep olan sinir bozucu etkisini farkettiğiniz bir an oldu mu ?Ya da kötü bir insan olmanıza sebep olacak kadar ,o haksız başarılarınızı ,hiçbir bedel ödemeden sahip olduğunuz halde bu sahip olduğunuz şeyi böbürlenerek diğerlerinin gözüne soka soka hava atıp sizi küçük düşüren ve iyi şeyleriniz olmasına rağmen başkalarına bakıp daha iyisini istemenize neden olarak insanlıktan çıkma eğilimi yaratan o sevimsiz ,iğrenç kıskançlıklarınızın yarattığı, yapay mutlulukla sarmalanmış benliğinize bakıp gerçek olan o güzel duyguları hissetmek istediniz mi?
Bazen olduğumuz kişiden ya da içimizdeki bu duygulardan memnun olmasakta kendimizi değiştirecek cesareti bulmakta güçlük çekeriz. Bizi bu hislerden çekip alması için birşeylerin gerçekleşmesini bekleriz ve böylelikle belkide hayatımızın muhtemelen çok büyük bir kısmında hatta belki sonuna kadar bekleyebileceğimizin farkına varamayız. Belki de tek yapmamız gereken o duyguları kendimiz hapsederek hayatımızın dümenini kendi elimize almamız. Ve ben bugün kendi hayatım için bu duyguları içimden çekip çıkarabilecek güce sahip olduğumu hissediyorum. Umarım siz de bir gün içinizde bu hissi bulup feraha ulaşabilirsiniz. Unutmamak gerek ki hiçbir şey zor olsa da imkansız değildir.

10 Mayıs 2018 Perşembe

Yeni Başlangıçlar Yapmak

Mayıs 10, 2018
 Hepinize selamlar. :) Burayı ara sıra günlük yazar gibi de kullanmaya karar verdim çünkü buna ihtiyacım var. Sizlerle hayatımdaki dönüm noktalarını, ruh hallerimi, değişimlerimi paylaşmak istiyorum. Bu yazılar için ayrı bir kategori oluşturmak istiyorum ama bu kategorinin isminin ne olması gerektiğinden emin olamadım.

Her neyse, geçelim konumuza. Son zamanlarda, daha doğrusu son aylarda kendime çok yabancılaştığımı ve yapmam gereken şeyleri çok fazla aksattığımı fark ettim. "Yapmam gereken" şeyler dediğim aslında daha çok yapmayı istediğim ve sevdiğim şeylerden oluşuyor gerçi. Bu listenin başında gelen şey ise buraya, biricik bloguma vakit ayırmak. ♥

Buraları uzun süre ihmal ettiğim için herkesten ve kendimden özür diliyorum ve değişmem için gereken soruları cevaplamaya geçiyorumm... Sorularımızın genel teması şöyle. Hayatımın kalitesini arttırmak için gelişmeye ihtiyaç duyduğum hangi yönlerime öncelik vermem gerekiyor?  Alışkanlıklarım beni engelliyor mu geliştiriyor mu?

  1. Değiştirmek istediğim/Vazgeçmek istediğim alışkanlıklarım neler? Bunları Nasıl Değiştireceğim?

- Bilgisayar oyunlarına çok fazla vakit ayırmak. 

Bu alışkanlık beni engelliyor ve geriletiyor. Zamanı öldürüyorsam, kaybediyorsam, ziyan ediyorsam, ona düşmanca davranıyorum demektir. O zaman niye benim yanımda olsun? Zamanım ve hayatım kendini asla tekrar etmeyecek kadar yaratıcı ve zengin. Ve gerçekten TEK değerli olan. Hayatımın bugün bana ihtiyacı var; sanal bir ortamda kendim olmaksızın saatler geçirmek, değerli hayatıma yaptığım büyük bir haksızlık.

- Telefonumdaki her mesaja cevap vereceğim diye günümün büyük kısmını, farkında olmaksızın  ziyan etmek.

İnsanlar bekleyebilir. Herkese cevap vermek zorunda olmadığımı biliyorum ve yakın arkadaşlarımla sohbet etmek istediğim anlar dışında artık telefonumu günde en fazla birkaç kez elime alacağım.

-Üşengeçlik gerekçesiyle çok sağlıksız beslenmek.

Sağlıksız hazır gıdalarla beslenmeye devam ettikçe daha fazla sağlık sorunları yaşayacağımın farkındayım. Bu hazır gıdaların enerjimi düşürdüğünü, beni daha yorgun bir insan kıldığını da biliyorum. Artık sabahları okula gitmeden evvel son ses müzik dinleyerek ekmeksiz bir kahvaltı yaptıktan sonra giyinip evden çıkacağım. Çünkü şimdiye kadar hep, 2 bardak kahve dışında herhangi bir kahvaltı yapmış değilim okula giderken...Kahvaltıdan sonra kahve ödülü iyi bir fikir olabilir :D

- Zihnimi yönlendirmeye (Neuro linguistic programming) üşenerek düşünmemem gereken konular ve insanlar hakkında düşünmek. Bu yüzden yakın arkadaşlarımın da canını sıkmak.

Neden?Neden bunu yapıyorum? Benim zihnim bu kadar değersiz mi de gerekmeyen her şeyi alıyorum beynime? Düşünecek onca güzel şey varken bana hiçbir katkısı olmayan insanlarla ilgili aklımı yormak bana HİÇBİR ŞEY kazandırmıyor. Zamanımı daha dolu geçirmeye başlayınca bu konu da düzelecek.

- Karşılaştığım birtakım küçük problemleri aklımda büyüterek büyük resmi görememek.

Yaşantımdaki ufak sorunları o anın içine yayıyorum ve bu da tüm düşnce sistemim alt üst ediyor. Halbuki bu problemlere uzaktan, objektif bir şekilde bakmalıyım ve her zaman için hayatımın genel resmini düşünerek hareket etmeliyim.



Aklıma gelen soruları cevaplamaya çalıştım. Şimdi de kişisel gelişim ve NLP için ayırmış olduğum bir deftere yazdığım şeylerden birtakım alıntılar paylaşacağım sizlerle. Eminim ki hepimize iyi gelecek bu cümleler. :)

Bu arada, Günün Şarkısı diyorum ve bunu bıuraya bırakıyorum... https://www.youtube.com/watch?v=0N36UnLdONw

Bu dünyada en iyi anlaşacağınız insan, kendiniz olmalısınız. Eğer kendinizle mükemmel bir arkadaş olmayı, zihninizin içinden geçenleri denetleyebilmeyi başarırsanız, hayatta gerçekleştiremeyeceğiniz çok az şey vardır. Her gece yatmadan önce zihninizde, olmayı hayal ettiğiniz, kendine güvenen yeni halinizi canlandırın. (Mutsuz Olmak Günahtır, ssf255)

Kendinizi her gün yenilenen ve başka birisine dönüşen biri olarak görün. Dünkü siz, bugünkü siz değil. Dün yaşandı ve bitti. Dersinizi aldınız ve sayfa kapandı. Bu kadar! (Mutsuz Olmak Günahtır, sf 261)

Zayıf olmanın, güçsüz olmanın bir mazereti olamaz! "En büyük acıları ben çektim" diye övünmenin de anlamı yok. Kendinizi mutsuzluk ve acınma bataklığından kurtardığınız an, yaşamaya yeniden başladığınız andır. (Mutsuz Olmak Günahtır sf 266)

Sonunda kaybedecek bile olsanız, değerlerinizden ve dürüstlüğünüzden vazgeçmeyin. Kimsenin sınırlayıcı inançlarının sizi etkilemesine izin vermeyin. (Mutsuz Olmak Günahtır, sf 291)

Olabildiğinin en iyisi olmak için kendine karşı sorumluluğun var. Başarılı, mutlu ve doyumlu bir birey olabilmek için kendi rüyalarının peşinden gitmeye hakkın var. (1440 Dakika, sf 42)

Benim hayatımın değerli pek çok yönü var. Ve bunun,A kişisinin ya da B kişisinin beni sevmesiyle bir ilgisi yok. Benim bir insan olarak değerim ne olduğuma ve ne yaptığıma bağlıdır, insanların bu konuda ne düşündüklerine değil. (Depresyon, Ivy Blackburn)

Kendine sağlıklı, güçlü ve mutlu bir insan olduğunu hatırlat. Her şey yolunda giderken mutlu olmayı bir budala da becerir. Yaşam ustası kişi, dikenler arasındaki gülü görebilen, güle odaklanandır. (Mutluluk Kitabı, Nil Gün)

22 Nisan 2018 Pazar

DIY Bahçe Dekorasyonu Önerileri

Nisan 22, 2018
 Herkese selamlarr! Bahçe dekorasyonuyla ilgili her şeyi ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz. :D Özellikle mumluklar ve rengarenk saksılara bayılıyorum. Vee bahçe dekorasyonu üretebilmek için yaratıcılığımızı destekleyecek bazı fikirlerle karşınızdayım.

Variller

Varilleri sprey boyayla ve ardından fırçayla boyayıp çok şirin karakterler haline getirebilirsiniz. İçinde rengarenk çiçekler de yetiştirirseniz inanılmaz tatlış bir bahçe dekorasyonunuz olur.



Tahta Sandalye

Tahta sandalyeleri istediğiniz renkte boyayıp ortasını boşluk haline getirerek birbirinden güzel bitkiler yetiştirebilirsiniz.



Taş Boyamak

Taşları akrilik boya ile istediğiniz gibi boyayabilir ve bahçenizi renklendirebilirsiniz. Boyanın bozulmaması için, kuruduktan sonra üzerini cila ile kaplayabilirsiniz.





Yağmur Botları

Kullanmadığınız yağmur botlarının yan veya alt ksıımlarında suyun geçmesi için birkaç delik açtıktan sonra istediğiniz bitkiyi yetiştirebilirsiniz. Bunları bahçe duvarınıza veya ağaç dallarına astığınızda oldukça sevimli ve farklı bir dekorasyon elde etmiş olursunuz.



21 Nisan 2018 Cumartesi

Akıllı Telefonların Yüz Yüze İletişimi Kalitesizleştirmesi

Nisan 21, 2018
  Herkese merhabalarrr! :) Bu haftalar sunumlar, ödevler ve sınavlar dolayısıyla biraz yoğun geçti ve buraya vakit ayıramadım. Bugünden itibaren daha aktif olucam, özlemişim. :) Kaç zamandır üzerine düşünüp durduğum bir konuyla ilgili dertleşmek istiyorum. Akıllı telefonlar ve götürüleri hakkında...



Bu götürülerden en önemlisinin, yüz yüze iletişim olduğunu düşünüyorum. En yakınlarımıza bile, hatta özellikle de yakınımızdaki insanlara karşı var olan iletişim şeklimizi ve cümlelerin, beden dilinin kalitesini epey azalttı bu teknolojik(!) unsurlar.

İnsanlar karşıda bir yüz ifadesi, gerçek bir insan olmaksızın birçok şey yazabiliyor, paylaşabiliyor, tanımadıkları milyonlarca insana mesaj atabiliyorlar. Ve yüz yüze iletişimin gereklerini düşündüğümüzde, telefon klavyesi ile gerçekleştirilen iletişimlerin ne kadar boş ve öylesine olduğunu anlıyoruz. Özellikle yeni kuşak, telefon klavyesiyle cümlelerini kurmaya ve karşılarında o insanı görmemeye o kadar alışmışlar ki, yüz yüze iletişimde birçoğu zorlanıyor, çoğunlukla kabalaşıyor, karşılarında gerçek bir insan olduğunu unutarak davranıyorlar. "İletişim becerisi" dediğimiz şeyi inanılmaz engelleyen bu durum bazı yetişkinlerde bile ortaya çıkabiliyor.

Sosyal medya üzerinden fazla kolaylıkla sarf edilen kaba cümleler, bu kaba cümleleri ve küfürleri sürekli gören bireyin bunları normalleştirmeye ve günlük hayatında kullanmaya başlaması, nezaketin git gide azalması... Bu süreci durdurmanın formülünü söylememize bile gerek yok. Telefonla geçirdiğimiz o saatleri en aza indirgemek ve kalan zamanımızda yaptığımız aktivitelerin niteliğini ve kalitesini arttırmak.

Hele ki son günlerde youtube reklamlarında karşıma çıkıp duran bir reklam sinirlerimi bozdu... Telefon ekranından resim çizme olanağı veren bir marka ve çizdikleri resimleri anlatan çocuklar. Boya kalelerini ve kağıtları kullanmaktan ziyade bunlar yaygınlaşırsa sanata olan ilgi ve beceri git gide azalacaktır diye tahmin ediyorum. Bir de bunu çok iyi ve şirin bir şeymiş gibi reklam olarak yayınlamaları daha da sinir bozucu....

Yetişmekte olan yeni neslin bu tarz durulardan daha uzak yetiştirilmesi dileğimle, hoşça kalınn. :)