aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Geri Döneceksin - Maeve Binchy

Ağustos 30, 2017
Selam :) Yıllar önce Maeve Binchy'nin Yalnız Kadınlar Sokağı kitabını okumuştum. Geçtiğimiz günlerde bitirmiş olduğum "Geri Döneceksin", yazarın okuduğum ikinci kitabı. Oldukça akıcı, insanı içine çeken bir anlatım tarzı ve son derece merak uyandırıcı bir konusu var.


Konu


Lena(Helena) Gray, 2 çocuğu ve kocasıyla sıradan bir aile hayatı yaşamaktadır. Ama oturdukları kasabayı ve kasabanın insanlarını bir türlü sevememiştir; içinde garip bir hüzün bulunmaktadır. Bunun bir diğer sebebi de, başka bir adamı çok sevmiş olmasına rağmen şu anki kocasıyla evlenmesidir.

Bir gün, çok sevmiş olduğu o eski aşkı Lena'ya geri döner. Lena, o adamdan hamile kalır. Bir süre sonra da kocasını ve çocuklarını ardında bırakıp o adamla birlikte Londra'ya gider. Kadının kocasına bırakmış olduğunu intihar mektubu zanneden küçük kız, mektubu şömine ateşine atar ve ardından bir yığın yanlış anlaşılmalar başlar.


Genel Yorumlarım


Sürükleyici, sade anlatımlı, bir solukta okunabilecek bir romandı Geri Döneceksin. Yalnız Kadınlar Sokağı kadar hoşuma gitmedi ama yine de en az onun kadar akıcıydı. Okusanız da olur okumasanız da diyebilirim... Bu arada baş karakterlerden biri olan Lena'dan kitap boyunca nefret ettim. Hem çocuklarını çok seven anne gibi konuşuyor, hem de elin adamı için terk ediyor çocuklarını. Bir insanın bu kadar çelişkili davranabilmesi gerçek hayatta çok zor...  Bu yüzden o karaktere bir türlü ısınamadım.

18 Ağustos 2017 Cuma

Yeşil Deniz Kabuğu - Sarah Jio

Ağustos 18, 2017

 Selamlar:) Bir süredir siteye içerik giremiyorum ve yorumlamam gereken birkaç kitap birikmiş durumda. Hepsini telafi etmeye çalışacağım. :)


  Çok merak ettiğim Yeşil Deniz Deniz Kabuğu kitabını birkaç hafta önce bitirmiştim. Kütüphaneden öğlen aldım. Öğleden sonra başladım ve akşam da bitirmiştim.


Hani hiç fark etmeden bitiriverdiğiniz, sayfa numaralarına bile bakmaksızın okuduğunuz kitaplar olur; o akıcılıkta bir kitaptı bu da. 



Kitabın Adı: Yeşil Deniz Kabuğu


Yazarı: Sarah Jio


Çeviri: Fatma Zeynep Öztürk


Yayınevi: Pena Yayınları


Sayfa Sayısı: 312


Baskı Yılı: 2015



Konu


Kailey, nişanlısı Ryan ile çok mutlu bir beraberlik yaşamaktadır. Fakat yıllar önce hiçbir şey söylemeden ortalıktan kaybolmuş olan eski sevgilisi Cade'i hala unutamamıştır. Fakat nişanlısını da çok sevdiğine tüm kalbiyle inanmaktadır.

Ryan ile evlenmesine az bir süre kala Kailey, eski aşkı Cade ile karşılaşır. Ama adam onu hatırlayamayacak bir haldedir. Daha sonra Kailey'in de öğreneceği gibi, Cade beyin travması sonrası hafıza kaybına uğramış ve sokaklarda yaşamaya başlamıştır.

Kailey ikilemlerde kalır. Unutamadığı aşkına yardım edip onun peşinden gitmesi mi gerekiyor, eğer bunu yaparsa evleneceği adama ihanet mi etmiş olur? 


Genel Yorumlarım


Kailey'in neler yaşayacağını aşırı bir biçimde merak ettim ve bir an bile elimden düşüremedim kitabı. Anlatımı son derece sade, bölümler arası geçişler çok merak uyandırıcıydı. Bazı bölümlerde Kailey'in şimdiki zamanda karşılaştığı zorluklar anlatılırken, bazı bölümlerde de eski aşkı ile olan geçmişi anlatılıyordu. Klasik Sarah Jio tarzı bir anlatım şekli yani.

Kafanızı uzaklaştıracak, zihninizi oyalayacak bir kitap arıyorsanız, Yeşil Deniz Kabuğu tam size göre. Aynı zamanda, kitap okumaya yeni yeni başlayacak olan arkadaşlarıma da sürekli Sarah Jio kitaplarını öneriyorum ben. Okumayı sevdirecek kadar müthiş yazıyor... Yepyeni bir sürü kitap yazması dileğimle... Hepiniz hoşça kalın... :)

Yorumlamış olduğum diğer Sarah Jio kitapları:

Mart Menekşeleri

Son Kamelya

Gündüzsefası

 

18 Mart 2017 Cumartesi

Romalı Kadın - Alberto Moravia

Mart 18, 2017
 Herkese selam! :) Yine okulun kütüphanesinden almış olduğum, yeni baskısı olmayan bir kitabı yorumlayacağım. Roma'da yaşayan bir kızın, gençliğinden orta yaşlılığına kadar kadar kendi hayatını anlattığı bir kitap.

rsz_romali_kadin_kitabi
Yazar: Alberto Moravia

Çeviri: Dr. Feridun Timur

Yayınevi:  Varlık Yayınları

Basım Yılı: 1957

Sayfa Sayısı: 307



Roma'da annesiyle birlikte yaşayan 16 yaşındaki Adriana, çok güzel ve alımlı bir kızdır. Annesi, onun bu güzelliği ile çok iyi yerlere gelebileceğini düşünmektedir. Modellik yapması üzere bir ressamla görüşmeye gidiyorlar ve Adriana ressamlara modellik yapmaya başlıyor. Bu süre içerisinde, çok da zengin olmayan bir gence aşık oluyor fakat annesi Adriana'ya bunu yakıştıramadığı için bu evliliği istemiyor.

Bir süre sonra Adriana, aşık olduğu genç ile ilgili şok edici şeyler öğreniyor ve evlenemiyorlar. Bu sırada Adriana arkadaşlarının etkisiyle hayatını farklı yönlere çekiyor ve modelliği bırakıp, evdeki odasında bedenini satarak para kazanmaya başlıyor. Bu sırada kızı hakkında hayal kırıklıklarına uğramış olan annesi, yine de kızına hiçbir şekilde karışmıyor ve aynı evde yaşamaya devam ediyorlar.

Oldukça hüzün verici, şaşırtıcı sahneleri olan, heyecanlı bir kitaptı Romalı Kadın. Ama beni çok da derinden etkilemedi; okunsa da okunmasa da olur diyebileceğim bir kitap. Yalnızca, kendi hayatınızın değerini anlamak ve başka insanların yaşantılarının içinde kaybolmak, bulunduğunuz ortamdan uzaklaşmak istiyorsanız okuyabileceğiniz bir kitaptır diyebilirim.

Altını Çizdiklerim

İşte size hayatın belki de küçümsenmemesi gereken sırlarından bir tanesi: Doğanın bize bahşettiği ve herkesin övdüğü meziyetler sonradan insanların bahtsızlığını arttırmaktan başka işe yaramıyor. (sf 27)

27 Şubat 2017 Pazartesi

Evlenmek ya da Evlenmemek

Şubat 27, 2017
Merhabalar. : ) Alberto Moravia’nın, Romalı Kadın isimli kitabını okumaya başlamıştım bugün. 38. Sayfada denk geldiğim bir paragrafı okuyunca, evlilik hakkındaki düşüncelerime tercüman olduğunu hissettim ve sizlerle paylaşmak istedim.

 Bir kadın ister çalışıyor olsun ister ev hanımı olsun, evlendiği ve çocuk sahibi olduğu zaman başına gelen birtakım şeyler vardır.  Ve bunlar hiç de iyi şeyler değillerdir. İşte bu sebepleri üstünkörü anlatan o cümleler…

rsz_evlenmek_ya_da_evlenmemek

(Adriana, 18 yaşında bir kız. Ressamlara modellik yaparak kazanıyor. Bir şoför olan sevgilisini annesi ile tanıştırmaya getiriyor ve konuşmalar bu yemek sırasında gerçekleşiyor. Kızın annesi, çok güzel olan Adriana için büyük hayallere sahip; onun çok başarılı bir kadın olmasını arzu ediyor ve basit biriyle evlenmesini istemiyor.)

-Adriana’nın ressamların önünde soyunmasını kafam almıyor bir türlü.

-Sebep?

-Ahlaki bir şey değil de ondan.

-Ahlaki bir şey değil ha? Peki ama, senin ahlaki dediğin nedir? Tanrının günü belini ağrıtmak, çalışıp didinmek, bulaşık yıkayıp ütü yapmak, ortalık süpürmek, yerleri silip cilalamak, sonra da akşam olunca, yemek yer yemez zıbarmaya giden ve yüzünü duvara döndüğü gibi de horlamaya başlayan kocanızın yorgun argın eve geldiğini görmek…bu mu senin ahlaki dediğin şey?

Canını feda, saçını süpürge etmek, moruklaşıp çirkinleşmek, sonunda geberip gitmek, bu mudur ahlaki olan? Ben size bir şey diyeyim mi ? insan bir kez geliyor dünyaya, gözümüzü kapadık mı kapadık, tamam… sizin de, ahlaki dediğiniz şeylerin de canı cehenneme.

11 Ocak 2017 Çarşamba

Aşktan da Fazla - Denise Robins

Ocak 11, 2017

Şimdiye kadar okuduğum en etkileyici romanlardan biri olan Aşktan da Fazla’yı yorumlamak istiyorum. Eskiden romantizm kokan kitapları hiç sevmezdim; saçma bulurdum. Ama bu kitapla birlikte fikrim tamamen değişti. Önce biraz konusunu anlatayım.


asktanda_fazla_denise_robins_kitap_yorumu

cute-hearts-t6

Konu


Ebeveynleri ölünce kimsesiz kalan Rosalinda, bir manastır okuluna gider. Buradan mezun olunca sekreterlik yapmaya başlar. Bu arada müziğe ve baleye olan ilgisi, manastır okulundaki kısıtlı yaşamıyla birlikte iyice artmıştır. Çalışmaya başlayınca sürekli bale, tiyatro ve operalara gider.

Bir gün kuğu gölü balesini izlerken, rastgele yanına oturmuş olan Richard’la tanışır. Aralarında bir bağ oluşur ve görüşmeye başlarlar. Richard, Rosalinda’dan 15-20 yaş büyüktür ve evlidir. ve bir kız babasıdır; ama sadece zenginliği için kendisiyle evlenen karısını hiç sevmez.

Böylece Rosalinda  gel-gitler ve duygusal çatışmalar içinde kalır. Fakat sonunda aşk kalbini ele geçirir ve Richard'ın metresi olarak hayatına devam eder; tüm kalbiyle ve bedeniyle ona ait olur. Ve ortaya dokunaklı, heyecanlı, hiç bitmemesini istediğimiz bir aşk hikayesi çıkar.

cute-hearts-t6


Genel Yorumlarım


  Kitaptaki karakterler öyle gerçek, öyle etkileyiciydi ki sanki hakikaten birinin günlüğünü okuyormuşum hissine kapılıyordum. Kitap biterken içimden, keşke bitmese diyip duruyordum. Richard ve Rosalinda’nın arasındaki aşk gerçekten çok ama çok dokunaklı geldi bana…

Anladığım kadarıyla bu kitabın yeni baskısı yok ve temin etmek biraz zor. Ben kütüphanede denk gelmiştim; fakat sahaflarda bu kitabı arayıp bulmayı hedefliyorum; beni böylesine etkileyen bir kitabın mutlaka kitaplığımda olması gerekiyor… Defalarca okumak üzere. : )

cute-hearts-t6

Altını Çizdiklerim


Hayat beni yenmeyecekti, ben yaşamasını başaracak, bana zalim davranan dünyayı ayaklarımın altına alacaktım. (sf 54)

-Neden ıstırap ve güzellik daima el ele yürürler Richard?

-Çünkü güzellik insanoğlunun idealidir. İdealine ulaşmak isteyen, haliyle acı çeker. (sf 346)

10 Ocak 2017 Salı

Seni Düşünüyorum - Barbara Cartland

Ocak 10, 2017
Herkese merhabalar :) Barbara Cartland'ın ismini birçok yerde duymuş olduğumu hatırlıyorum. Kütüphanede 'Seni Düşnüyorum kitabını görünce de merak edip aldım aldım hemen. Her neyse, biraz konudan söz edelim. : )

[caption id="attachment_871" align="aligncenter" width="300"]Barbara Cartland - Seni Düşünüyorum Barbara Cartland - Seni Düşünüyorum[/caption]

ayrac-5

Konu


Birkaç gün önce bitirmiş olup buraya yorumunu yazdığım Yalnızlar Şöleni kitabındakine çok benzeyen bir konusu vardı Seni Düşünüyorum'un.


Genç ve güzel bir kız olan Samantha, kilise kermesi sırasında, ünlü bir moda fotoğrafçısı tarafından keşfediliyor ve modellik yapmak üzere Londra'ya gidiyor. Burada kokteyllere, yemeklere, davetlere katılıyor; birçok ünlü isimle karşılaşıyor ve güzelliği herkesi büyülüyor.


Samantha, yine bir davette tanıştığı David isimli genç bir yazara aşık oluyor. Fakat Samantha evlenmeden önce bir erkekle birlikte olmayı günah bildiği için ve David ona sadece gecelik bir ilişki olarak baktığı için birçok ayrılık ve tartışma yaşıyorlar.


 ayrac-5


Genel Yorumlarım


Okuyucular olarak Samantha'nın duygusal zayıflıklarını, tecrübe ettiği üzüntüleri ve sevinçleri onunla birlikte derinden hissediyoruz.


Şunu belirtmeliyim ki kitaptaki her bir karakter ayrı ayrı gıcık oldum, sanki gerçekten yaşıyorlarmış gibi hissettim doğrusu. : )


Samantha'nın bu kadar aklı havada oluşu, David'in klasik erkek tripleri falan midemi alt üst etti... eh, bir kitapta çok sevdiğiniz bir karakter yoksa kitap ne kadar sürükleyici olursa olsun ruhunuza dokunamıyor. Seni Düşünüyorum da böyle bir kitaptı benim için. Akıp giden, sürükleyici bir anlatımı var; çabucak bitti. ama en azından sempatik ve derin bir karakter olsaydı keşke ve bu kadar çok klişe içermeseydi... Olaylar bu yüzden yüzeysel kalmıştı biraz.


Yani: okusanız da olur; vakit geçer. Ama okumazsanız hiçbir şey kaybetmiş olmazsınız. 


ayrac-5


Herkese iyi okumalar diliyorum : )

25 Kasım 2016 Cuma

Göklere Anlat-Erica James

Kasım 25, 2016
Selamlar! : )

Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine okumaya başladığım Göklere Anlat kitabını birkaç gün önce bitirmiştim. Öyle sürükleyici gitti ki uykusuz kalmama sebep oldu. 

Tell It To The Skies

Kitabın Adı: Göklere Anlat


Yazarı: Erica James


Çeviri: Mesut Şenol


Yayınevi: Epsilon


Sayfa Sayısı: 480


 


kitap


Konu


Lydia ve henüz bebek olan kız kardeşi, önce babalarını sonra annelerini kaybedince Büyükbaba ve Büyükannelerinin yanına yerleştiriliyorlar. Bu iki ebeveyn oğullarını ve gelinlerini hiç sevmedikleri ve dinlerini aşırı muhafazakar bir şekilde yaşadıkları için Lydia'yı sevmiyor ve kötü davranıyorlar fakat küçük bebeği kendi kurallarına göre yetiştirebiliyorlar.

Lydia hayata dair  acı gerçeklerle çok küçükj yaşta karşılaşmak zorunda kalıyor; bunlara rağmen umudunu ve güçlü olma özelliğini, büyüyünce güzel bir hayat yaşama isteğini kaybetmiyor. Lydia karakterini bu özelliği sayesinde çok ama çok sevdim.

Lydia yeni başladığı okulunda çok zorlansa da kendisini derinden etkileyen bir arkadaşlığa da adım atıyor.

Lydia yetişkin olduğunda Venedik'te huzurlu bir hayat yaşamaya başladığını görüyoruz. Ama geçmişin hayaletleri ve sırları onu bırakmamış; bu yüzden kitabın sonuna kadar büyük merak içinde neler olacağını bekliyoruz.

kitap

Genel Yorumlarım


Kitabın özellikle ilk yarısı aşırı sürükleyici ve merak uyandırıcıydı; elinizden bırakamayabilirsiniz. Sonlara doğru bazı yerlerde azıcık sıkıldım ama çok geçmeden başka başka gerçekler önüme çıkınca o heyecan da sonuna kadar sürdü.


Okurken heyecanlı bir film izler gibi oluyor, her sahnede karakterlerle birlikte yaşıyorsunuz. Bazı yerler öyle şaşırtıcı ya da öyle duygusal ki, bunların yüz ifademe yansıdığını hissediyordum.


Lafı fazla uzatmadan şiddetle tavsiye ettiğim bir kitap olduğunu belirtip altını çizdiğim yerlere geçeyim. Herkese iyi okumalar. :)


kitap


Altını Çizdiklerim


Son birkaç haftadır Lydia, yetişkinlerin sinirli olduklarında ve ne diyeceklerini bilemediklerinde, bilinen şeyleri belirtme gibi rahatsız eden bir alışkanlık içinde olduklarını fark etmişti. (sf 65)


Kim başkaları gibi olmak ister ki? Kim olduğumdan mutluyum. (sf 154)


Zengin ve akıllı olmak, şanslı doğmak demek değildi. (sf 169)


İyi dinle Lydia. Onlarsız daha iyi olursun. Erkekler! Bencil, işe yaramaz adiler hepsi de. (sf 227)

17 Ekim 2016 Pazartesi

Lolita-Vladimir Nabokov

Ekim 17, 2016
Selamlar. Uzun zamandır merak ettiğim bir kitap olan Lolita’yı sonunda okudum. Orta yaşını geçmiş bir adamın küçük bir kıza olan tutkusunun konu alındığı dışında hiçbir ön bilgiye sahip değildim. İsterseniz kısaca konudan bahsedeyim.

lolita_vladimir_nabokov_kitap_yorumlari

 

Humbert isimli bir adam, kendi anılarını anlatıyor bu kitapta. Küçükken çok aşık olduğu bir kız var. Onunla çok yakınlaşsa ve duygusal bir şeyler paylaşmış olsa da çok şey yaşayamıyorlar ve kız ölüyor. Adam yıllar sonra, bir edebiyat profesörü olarak, Amerika’da Charlotte isimli dul bir kadının evinde kirada kalmaya başlıyor. Kadının 12 yaşındaki kızı Dolores’i görür görmez içinde çok güçlü hisler beliriyor. Onsuz yaşayamayacağını hissediyor. Küçük kızla yalnız kalmak için fırsat kolluyor.

Çok geçmeden, Dolores’in annesi Charlotte, Humbert’e aşık olduğunu, onunla evlenmezse evinden çıkıp gitmesi gerektiğini belirten bir mektup gönderiyor. Humbert kızla yakınlaşabilmek adına teklifi kabul ediyor ama yine kısa bir süre sonra o kadın trafik kazasında ölüyor.

Dolores gittiği yaz kampından dönünce Humbert’le yalnız kalıyor. İkisi uzun bir süre şehri dolaşarak, modellerde konaklayarak vakit geçiriyorlar. Dolores Humbert’e çocukça ilgi gösterip onunla oyunlar oynuyor, kampta tecrübe ettiği bazı şeyleri onunla paylaşıyor.

Humbert, kızın büyümesinden ve kendinden uzaklaşmasından çok korkuyor. Dolores 17 yaşına geldiğinde de işler değişmeye başlıyor. İkisinin de hayatı biraz değişiyor. Fazla ayrıntıya girmeden konudan bahsetmeyi sonlandırayım. : )

ayrac3

Genel Yorumlarım


Önyargılı insanların okurken zorlanacağı bir kitap Lolita. Humbert karakterinin küçük Lolitasına duyduğu hisleri anlayabilmek ve içinizde hissedebilmek  o kadar kolay olmasa gerek. Sayfadan itibaren pedofili ve sapkınlık konuları benim aklımın ucundan bile geçmedi. Yalnızca orta yaşı geçmiş olan bu adamın küçük bir kıza olan çaresiz, duygulu, hassas aşkını hissettim. Konuya ve yazarın anlatış tarzına bayıldım. İnsana derin hisler katan, çok içten anlatımıyla her noktayı içinizde hissettiren bir kitaptı.

Mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum. Sonlarında ben biraz hüzünlendim açıkçası. Hayal ettiğim mutlu son öye değildi. : ) Her neyse, hayata bakış açınızın yelpazesini epeyce genişleten, müstehcen sahneleri bile içinizde büyük duygusallık ve hassasiyet oluşturarak hissettiren bir kitaptı.

Herkese iyi okumalar…

ayrac3

Altını Çizdiklerim


Zaman bizim hayallerimizden daha da süratle hareket eder. (sf 108)

Sevilen bir kız kadar zalim bir kimse yoktur bu dünyada. (sf 158)

O kadar müşfikti ki sırf ahbaplık ve şefkat dolayısiyle kendisini herhangi bir zavallı mahluka, kırık bir ağaca veya üzgün bir kirpiye teslim ederdi. (sf 244)

3 Ekim 2016 Pazartesi

Çiçeklerimi Rüzgara Verdim-Debbie Macomber

Ekim 03, 2016
Herkese selamlar.  :) Debbie Macomber’ın Küçük Mucizeler Dükkanı serisinin sekizinci kitabı olan Çiçeklerimi Rüzgara Verdim’i henüz bitirdim ve yorumlarımla karşınızdayım.

Kitabın Adı: Çiçeklerimi Rüzgara Verdimciceklerimi_ruzgara_verdim_lkitap_yorumu

Yazarı: Debbie Macomber

Çeviri: Nilgün Birgül

Yayınevi: Martı Yayınları

Sayfa Sayısı: 464

 

Bir Blossom Sokağı kitabı okumayalı çok çok uzun zaman oldu, diye düşünerek hevesle başladım bu kitaba. Fakat gördüm ki bu kitabın da, serideki diğer birkaç kitap gibi Blossom Sokağı ile alakası yokmuş. Her karakterin ayrı ayrı bölümlerle anlatılmasını isterdim. Öyle olunca bir çırpıda bitiveriyor ve daha sürükleyici oluyor.

Konusu

Lafı fazla uzatmadan konudan bahsedeyim. Bethanne, 2 yetişkin çocuğu olan bir kadın. Kocası Grant, 6 yıl önce onu başka bir kadın için terk etmiş ve şimdi geri dönmek istiyor. (Bethanne karakteri serinin önceki kitaplarından birisinde yer almış aslında ama ben bir türlü hatırlayamadım.) Bethanne, kayınvalidesi Ruth ile arkadaş gibi. Ruth hayatı boyunca uygulamak istediği fakat bir türlü fırsat bulamadığı bir planı gerçekleştirmek istediğini Bethanne’ye söylüyor. Araba kullanarak 1 haftalık bir gezi planlamış. Bethanne de kayınvalidesi Ruth ile birlikte gitmeye karar veriyor.

Bu sırada Bethanne’nin kızı Annie, erkek arkadaşıyla yaşadığı bir problem üzerine onu hayatından çıkarıyor. Kalbi kırık olan Annie de büyükannesi ve annesinin çıkacağı yolculuğa o da gitmeye karar veriyor. Farklı nesillerden olan bu 3 kadın, maceralı ve sürprizler içeren bir yolculuk yapıyorlar.

Kitap boyunca en çok Bethanne’nin ikilemlerini ve aşk hayatını izliyoruz. ‘’Acaba ben onun yerinde olsaydım ne yapardım?’’ sorusunu sık sık kendime sormadan edemedim ve Bethanne gibi ben de hep ikilemde kaldım.

Kitapla ilgili genel yorumlarım şöyle: Blossom Sokağıyla hiçbir alakanın olmayışı beni üzdü. Bundan önceki kitap da tıpkı bunun gibiydi. Yine sadece Blossom Sokağıyla alakası olmayan insanların aşk hayatlarını okuyorduk.

Çiçeklerimi Rüzgara Verdim, sürükleyici ilerledi. Yalnız sonlara doğru birazcık sıkılmaya başladığımı hissettim. Hep aynı karakter üzerine yoğunlaşması ve romantik sahnelerin çok aşırı olması bunalttı ve içim şişti.

Serinin bir sonraki kitabı olan ‘’İyi ki Geldin’’i de araya epey süre koyduktan sonra okumak istiyorum. Umarım o da böyle sadece aşktan oluşmuyordur. Küçük Mucizeler Dükkanı serisinin ilk kitapları ne güzeldi, aşırı sürükleyiciydi. Çok özledim özellikle ilk 2 kitabı. :( Fakat seri ilerledikçe basit aşk konularına meyletmiş durumda. Debbie Macomber sadece aşk romanlarıyla sınırlı kalmamalı… Herkese iyi okumalar...

ayrac-5

Altını Çizdiklerim


Elimden geleni yapmama rağmen bağışlayıcı olmanın göründüğünden çok daha zor olduğunu keşfettim. (sf 191)

6 Eylül 2016 Salı

KADINLARI ECE'DEN OKUMAK

Eylül 06, 2016
                                  BÜTÜN KADINLARIN KAFASI KARIŞIKTIR

    Son zamanlarda okuduğum ve bir kez daha okumak sabırsızlandığım nadir kitaplardan oldu. Bir kadının kaleminden kadınları okumak gerçekten zevkliydi. Kitap değişik kadın portrelerinden oluşmakta diyebilirim.

Hepimizin arkadaşı, kardeşi, annesi olan kadınlardan hatta aynada bakınca gördüğümüz kadınlardan bahsediyor Ece Temelkuran.

Her sayfada altı çizilecek bir cümle bulabildiğim bir kitap oldu. Hayatı becerenlerden öcümüzü almak gerektiği bir kez daha gözlerimin önüne serildi.

Bu çağın en iyi susan çocukları olduğumuzu hatırlattı bana Ece... Hiç sevilmemiş kadınların sessizliğini hissettim...

10 üzerinden 10'u alkışlarla hak eder bence bu kitap. Sözlerimi uzatmadan 'çirkinleşir kadınlar, ağlar melekler' diyorum.  Bu kitabıyla kadın mücadelesine selam çakan Ece'ye bir selam da benden olsun.

Keyifli okumalar...

YAREN

7.9.2016

30 Ağustos 2016 Salı

Deniz Feneri koyu - Kimberley Freeman

Ağustos 30, 2016


Kimberley Freeman'ın Kır Çiçeği Tepesi kitabını daha önce okumuş ve burada yorumlamıştım. Beni çok etkileyen ve beklediğimden çok daha mükemmel ve zengin bir kitaptı. Deniz Feneri Koyu için de aynı şeyleri düşünüyorum. 


   Bu kitapta da yine günümüzde yaşayan bir kadın ve geçmişte yaşamış olan bir kadın arasındaki bağlantıları, olayları okuyoruz. 


Kitabın Adı: Deniz Feneri koyu_deniz_feneri_koyu_kitap_yorumu


Yazarı: Kimberley Freeman


Çevirmen: Duygu Parsadan


Yayınevi: Arkadya Yayınları


Sayfa Sayısı: 488


   Ana karakterlerimizden biri, 1901 yılında mutsuz bir evlillik yapmış olan İsabella Winterbourne. Diğeri de, uzun süredir birlikte olduğu evli bir adamın ölümüyle sarsılan ve yeni başlangıçlar yapmak isteyen Libby.


   İsabella, çok zengin olan Winterbourne ailesi üyelerinden olan Arthur Winterbourne ile evleniyor. Fakat yeni doğmuş bebeğini kaybedince, Arthur ile sorunlar yaşamaya başlıyor. Arthur, Isabella'nın bir türlü atlatamadığı acısını ve hislerini hiçbir zaman anlamıyor çünkü.


   Bir gün Isabella, kocası ile birlikte Avustralya parlamentosuna teslim edilecek çok değerli bir asayı götürmek üzere, uzun sürecek bir gemi yolculuğuna çıkıyor. Kötü hava koşulları yüzünden gemi batıyor ama Isabella kurtuluyor. Isabella, içinde o değerli asanın bulunduğu, kıyıya vuran sandığı da kendisiyle birlikte sürükleyerek günlerce ıssız adada yürüyor. Ölmek üzere olmasına rağmen umudunu kaybetmiyor. Sonunda bir deniz fenerine rastlayınca, bekçiden yardım istiyor. Yorgun bedenini ve ruhunu dinlendirmek için bir süre fenerde kalıyor. Deniz feneri bekçisi çok iyi davranıyor Isabella'ya.


   Yeni bir hayata başlamayı istese de Isabella yepyeni sorunlarla, acılarla başa çıkmak ve Winterbpurne ailesiyle tekrar yüzleşmek zorunda kalıyor.

   Ve diğer ana karakterimiz, günümüzde yaşayan Libby. Yaşlı sevgilisi ölünce Libby, Paris'ten ayrılıp büyüdüğü kasabaya, Deniz Feneri Koyu'na geliyor. Ölen sevgilisinin onun için satın almış olduğu fener evinde kalmaya başlıyor. Burada, 1 asır önce batmış olan bir gemi hakkında araştırma yapmasını gerektirecek işleri çıkıyor. Bu yolla, 1 asır önce orada etkileyici bir hayat yaşamış olan Isabella'yla ilgili de bazı ilginç şeyler keşfediyor. Libby bir yandan gemi le ilgili araştırmalar yaparken ve sevgilisinin ölümünün acısını dindirmeye çalışırken diğer yandan da hep o kasabada yaşamış olan kız kardeşi ile arasındaki sorunlarla uğraşıyor.


kitap


  Farklı yüzyıllarda yaşamış bu iki kadının hikayeleri beni yine derinden etkiledi, hiç anlamadan bir baktım ki kitap bitmiş. Bir çırpıda okunan, elinizden düşüremeyeceğiniz bir kitap Deniz Feneri Koyu. Gerçekten çok heyecanlı bir kurgu ve olay zincirine sahip.  Kesinlikle tavsiye ediyor, yorumlarınızı da buraya bekliyorum. :) İyi okumalar...


kitap


Altını Çizdiklerim


Kendi kendine üzülmeyeceğini, her sabah güneş doğup gökyüzü aydınlandığı sürece üzülmenin anlamsız olduğunu söylemişti. (sf 331)


Çok fazla şey istiyordu. ve çok şey isteyenler, çoğu zaman her şeyi riske atacak kadar aptalca davranırdı. (sf 372)

3 Ağustos 2016 Çarşamba

KIRMIZI SAÇLI KADIN - ORHAN PAMUK

Ağustos 03, 2016

0000000679924-1


KİTABIN ADI: KIRMIZI SAÇLI KADIN


YAZARI: ORHAN PAMUK


BASKI YILI: 2016


SAYFA SAYISI: 204


YAYIN: YAPI KREDİ YAYINLARI


NAÇİZANE PUANIM: 6.5/10


-ARKA KAPAK-




''İlk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi? Yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür?''



~Kırmızı Saçlı Kadın~


Kısaca...


1980'lerde İstanbul'a yakın küçük bir kasabada eski usüllerle kuyu kazan Mahmut Usta ve liseli çırağı Cem'in hikayesiyle başlar. Cem her gece kasabanın dışındaki esrarengiz 'kırmızı saçlı kadın'ın anlattığı eski hikayeleri dinlemek üzere gezici tiyatroya gider. Bu kadın Cem üzerinde tuhaf bir etkiye sahiptir ve zamanla kadına zaaf duymaya başlayan Cem, yetişkinliğe geçiş aşamasında bu kadının etkisiyle bambaşka birisi olur çıkar.


Medeniyetler üzerindeki baba-oğul ilişkileri...


Okuyucu bir yandan Cem'in daha evvel yaşamadığı duyguları yaşamasına şahitlik ederken, bir yandan da medeniyetler üzerindeki baba-oğul ilişkilerine başka bir perspektiften yaklaşma imkanı buluyor. Baba-oğul arasındaki 'otorite' ve 'birey olma' mücadelesi konularını yüzeysel bir şekilde işlemiş olması ise kitabın, okuyucuyu hikayeye dahil etmesi açısından oldukça yetersiz kalmış.


Okuyucuyu hikayenin dışına iten bir anlatı...


Hikayede adı geçen karakterleri detaylıca ele alırsak; ana karakter Cem, babası tarafından terk edilmiş, liseden yeni mezun olmuş, yazın sert sıcağında küçük bir kasabada kuyu kazan ve kendinden yaşça büyük bir kadına aşık olan genç bir adamdır. Diğer karakterler ise; eşini ve oğlunu 'ne uğruna' terk etmiş bir baba, çilekeş anne, hafif meşrep bir karakter olan 'kırmızı saçlı kadın', babasını hiç görmeden ve ondan nefret ederek büyümüş bir 'oğul' dan oluşuyor. Hikayesine dahil olduğumuz bu karakterlerle özdeşim kurma problemi yaşıyoruz. Söz ettiğimiz bu karakterler, kitap bittikten sonra okuyucunun aklında yer etmiyor; adeta 'antipatik' bulduğumuz karakterlerin yaşadığı olaylara dahil olmaktan ziyade yaşananlara yalnızca şahitlik edebiliyoruz.


Zihinlerde derin bir merak unsuru bırakarak okuyucusuna veda ediyor...


Kitapta geçen 'Rüstem ve Sührab' ile 'Kral Oidipus'  gibi iki efsane gerçek yaşamdaki sıradan hayatlarımızın eski metinlerden ne kadar etkilendiği konusunda zihinlerde bir merak unsuru bırakarak okuyucusuna veda ediyor.


Orhan Pamuk'un kitapta ifade ettiği baba-oğul ilişkisine yönelik ifadeleri oldukça yüzeysel, eğreti ve okunduğunda ağızda 'taslak' tadı bırakan bir anlatıdan ibaret. Hikaye, baba-oğul ilişkisi gibi derin bir meselenin ele alındığı bir kitapta bu konunun daha detaylı bir şekilde ele alınmasına ihtiyaç duyuyor. Fakat üstünkörü değinilmiş, detaylandırılmaktan çekinilmiş kötü bir baba-oğul ilişkisiyle karşılaşıyoruz.


Öngörülebilir olaylar dizisinin hakim olduğu bir hikaye…


Kitabın sonlarına doğru, gelişen olaylar dizisinde okuyucu bir noktada ümit etmeyi bırakıyor ve olacakları izlemeye koyuluyor. Adeta 'olacakla öleceğe çare yok' havasında anlatılan bu hikayede bir tür 'kadercilik' atmosferi hakim. Okuyucuyu bir noktadan sonra kaçınılmaz sonun içine alıyor.


Aslında kitabın söylemeye çalıştığı bir şey var. O şey de şu, kaderinizde yaşamanız gereken ne varsa onu er yada geç yaşayacaksınız. Budan kaçışınız yok. Hikayenin gidişatında hissedilen bu gerilim yahut insanın kaderinden kaçamaması durumu gibi konular, kitabı okuduğunuz sırada üzerinizde bir ağırlık hissetmenize neden oluyor. Kitabı bitirdikten sonra da bu ağırlık yerini çaresizlik hissine bırakıyor.


~içinden~


''Bir baba ihtiyacı her zaman var mıdır, yoksa kafamız karıştığı, dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı?''

divider_ribbon2


Bana göre Orhan Pamuk bu kitabında pek sade, pek yavan bir üslup kullanmış. Dolayısıyla kitabın kolay okunup kolay idrak edilebileceğinin garantisini verebilirim. Dolayısıyla kitap bir çırpıda okunabilen, hikayenin sonuna okuyucuyu bir çırpıda getirebilen; fakat ucuz bir film senaryosu olmaktan öteye gidemeyen bir hikayeden oluşuyor. Her ne kadar da içerisindeki hikayeyle okuyucunun zihninde büyük patlamalar yaşatmasa da, Kral Oidipus ve benzeri gibi efsanelerden söz ederek mitolojiye karşı ilgi uyandırıyor. Bana göre en azından bu durumu pekiştirdiği için okumaya değer bir kitap...


İyi okumalar...


03.08.2016


Nihan Polat

26 Temmuz 2016 Salı

La Cucina Aşk Mutfağı - Lily Prior

Temmuz 26, 2016
Kitabın Adı: La Cucina Aşk Mutfağı
rsz_la-cucina-ask-mutfagi-kitap-yorumlari
Yazarı: Lily Prior

Çevirmen: Solmaz Kamuran

Sayfa Sayısı: 262        

Yanınevi: İnkılap

La Cucina Aşk Mutfağı, kapağının güzelliğine kapılarak elime aldığım ve konusu da hoşuma gidince okumadan edemediğim kitaplardan biri. Fakat sonuç ne derseniz: hem kapağı hem de konusu çekici olmasına rağmen içeriğini beğenmediğim nadir kitaplardan biriydi...Bu arada yazarımız Lily Prior 2 yıl İstanbul'da yaşamış ve Türkçe biliyormuş. Aşk mutfağı, ilk kitabı. 

Kitabın konusu şöyle: Baş karakterimiz Rosa, ailesiyle birlikte bir çiftlikte yaşıyor. Yemek pişirmeyi çok seviyor ve bu konuda olağanüstü yeteneklere sahip. Ne zaman sinirlense ya da üzülse, yemek yapmak ona iyi geliyor. Aşık olduğu erkek hayatını kaybedince Rosa kendini daha çok yemek pişirmeye adayarak acısını unutmaya çalışıyor. Ama bir süre sonra annesiyle tartışmalar yaşıyor. Ve valizini, papağanını alarak kasabadan ayrılıyor ve başka bir yerde yaşamaya başlıyor, kütüphanede iş buluyor. Ve bir gün yine aşık oluyor… Hayatında hiç tatmadığı duyguları tadıyor, özgürlüğünü yaşayarak kendini güzel hissediyor. Yaşadığı aşktan çok fazla ders çıkarıyor. Sonrasında başına korkunç şeyler geliyor. Kitabın sonundaki olayın da gerçek mi hayal mi olduğunu yazmadığı için yazarımız, büyük bir merak ve boşluk içinde kapatıyorsunuz kapağı.

Kısacası, eğer alıp okuyacaksanız, zamanınızı daha güzel bir kitaba ayırmanızı tavsiye ediyorum...

ayrac2
 ---altını çizdiklerim---

Bazen hayallerimzin hayal olarak kalması gerekir, bu bizim için daha iyi olabilir. Dualarımız, dileklerimiz kıskanç bir Tanrı tarafından cevaplandırılabilir. Dileklerimize kavuştuğumuzda bir yığın sorunun, hatta belanın da başlayabileceğini unutmamalıyız. (sf 67)

22 Temmuz 2016 Cuma

Gündüzsefası-Sarah Jio

Temmuz 22, 2016
gunduzsefasi-kitap-yorumuKitabın Adı: Gündüzsefası

Yazar: Sarah Jio

Çevirmen: Duygu Parsadan

Yayınevi : Arkadya Yayınları

Sayfa Sayısı: 360

Baskı Yılı: 2014

Sarah Jio’nun okuduğum ilk kitabı olan Gündüzsefası’nın yorumuyla  karşınızdayım arkadaşlar. :)

Kısa sürede okuyup bitirdim; sürükleyici, heyecanlı, merak ettirici bir kurguya sahipti.

Hepinize  şiddetle tavsiye ettiğim  Gündüzsefası romanında, konu, ailesiyle ilgili bazı derin acıları unutabilmek ve biraz olsun yaslarını unutup hayata dönebilmek  için Tekneler Caddesi’ndeki yüzen evlerden
birini kiralayan Ada’nın yaşadığı olaylar ve kiraladığı evde bulduğu eski bir sandık çerçevesinde gerçekleşiyor.  evde bulduğu bu eski hatıra sandığını inceliyor Ada. Sandığın içindeki eşyalar, yıllar önce Ada’nın kiraladığı o evde yaşamış olan Penny’ye ait.   Ada, Penny’nin uzun zaman önce gizemli bir şekilde kaybolduğunu ve kasaba halkının da bu konuda konuşmamak için yemin ettiğini öğrenince Penny’nin geçmişini ve neden kaybolduğunu daha da çok merak ediyor, bazı araştırmalar ve çıkarımlar yaparak, kasabada yakınlaştığı insanlara sorular soruyor, Penny’ye ne olduğunu, neler yaşadığını öğrenmeye çalışıyor.

Ada bu araştırmasıyla oyalanırken yepyeni insanlarla tanışıyor, aşkı sorguluyor ve gerçekten de acılarının üstesinden gelmeyi biraz olsun başarabiliyor. Kitabın sonunda  hayretten ağzım açık kaldı; hiç beklenmedik gerçekler ve hatıralar su yüzüne çıkıyor ve aklımızın ucundan bile geçmeyecek bağlantılar la karşılaşıyoruz. Hoş bir kurgu, duygusal açıdan hissettirdikleri, heyecanlı olaylar ve farklı konusuyla Gündüzsefası kitabını kesinlikle herkese tavsiye ediyorum.  İyi okumalar…

ayrac2


---altını Çizdiklerim---

Küçük ve ucuz bir restoranda gece ikiye kadar nasıl oturduğumuzu hatırladım. Ve hayatın en güzel yanlarının, en karanlık anlardan doğduğunun nasıl farkına vardığımı da. (sf 129)

Yıllarımı mutluluğun peşinden koşarak geçirdim. Ama mutluluk büyümene yardım etmez. Bunu sadece mutsuzluk yapar. (sf 195)

O gün göldeyken, bir kuş gibi olmak istediğimi fark ettim. Beni dibe sürükleyen koşullardan fazlasıyla etkilenmeye bir son vermek istedim. Bu, bazı şeylerin yas tutmaya değmediği anlamına gelmiyor. Yasını tutman için yeterince zamanın oluyor. Bunu ben de yaşadım. Ama hayatımın ona göre şekillenmesine izin vermek istemedim. (sf 232)

Keşke birileri bunu bana uzun zaman önce söyleseydi. Küçük bir kızken, büyüyünce her şeyin mükemmel olacağını sanırdım. Ama benim için öyle olmadı. (sf 273)