25 Haziran 2019 Salı

Dizi Yorumu: Good Girls

Haziran 25, 2019

Selam! Burayı çoook özlemişim ve artık daha fazla ihmal etmeyeceğime söz veriyorum. Şimdi size muhteşem bir diziyi tanıtmaya geldim. 2 sezondur devam eden, 3. sezon için de onay almış Good Girls, insanı bağımlı yapan, eğlendiren, sürükleyen, heyecanlandıran müthiş bir seri.









Yönetmen Jenna Bans
Oyuncular: Christina Hendricks, Retta, Mae Whitman
Ülke ABD





Konu:





Dizide olaylar, banliyöde yaşamlarını sürdüren 3 kadının paraya ihtiyaç duyması ile başlıyor.









  Beth, kocasının onu aldatıp tüm arasını kadınlar için harcadığını, bir yığın da borçlarının bulunduğunu öğreniyor. Annie, çocuğunun velayeti için iyi bir avukata ihtiyaç duyuyor ve Ruby'nin de küçük kızının ameliyatı için çok para gerekiyor.





Şakasına söyledikleri banka soyma fikri gerçeğe dönmeye başlıyor ve bu andan itibaren 3 kadın hiç beklemedikleri sürprizlerle karşılaşıyor ve kendilerinin bile inanamadığı, akıllarına bile gelmeyecek şeyler yapıyorlar. Artık kendi hallerine yaşayan sıradan banliyö insanından çıkıp çok tehlikeli şeylerle uğraşmaları gerekecektir.





Bu olaylar süregelirken bizleri de birbirinden heyecanlı ve sürükleyici bölümler bekliyor.









Genel Yorumum:





2 sezonu da 1 haftada bitirdiğim için üzgün hissediyorum; keşke hepsini bir anda tüketmeseydim... Hiç bitmesini istemediğim dizilerden birisi oldu Good Girls. Özellikle Ruby (Retta) sahnelerinde kahkaha atacak kadar güldüğüm oldu; en çok heyecanlandıklarım da Beth (Christine Hendricks) sahneleriydi.





Many Montana (Rio) ile bu dizide tanıştım; ve tavırlarına, bakışlarına, tarzına aşık olduğumu söyleyebilirim♥ Onun olduğu sahneler hiç bitmesin istemiştim.





Bu arada dizideki müzik seçimleri mükemmel ötesiydi. Sahnelerle uyumlu çok tatlı şarkılar vardı.





Şimdilik hiçbir olumsuz yan göremedim dizide; yalnızca Annie ile ilgili olan kısımlarda çok sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Fakat geri kalanı kusursuzdu tabii.


4 Ocak 2019 Cuma

Genç Bir Doktorun Anıları - Mihail Bulgakov

Ocak 04, 2019
Herkese selamlar! Rus edebiyatı okumanın ayrı bir keyif ve bambaşka bir his olduğunu, Maksim Gorki'nin Ana kitabından sonra Genç Bir Doktorun Anıları'nı okuduğumda anladım. Öncelikle tüm olayların buz gibi bir soğukta ve kar kış kıyamet dediğimiz havalarda geçiyor olması nedense çok
hoş geliyor bana. Sıcacık kahvenizi alıp kaloriferin dibinde oturup ısınarak o soğuk memlekette geçen olayları okumak nedense ayrı bir huzur veriyor.

Mihail Bulgakov'un Usta ve Margarita kitabını bana ısrarla öneren bir arkadaşım vardı. bulgakov okumaya o kitaptan başlayamadım ama okuyacağım bir sonraki rus edebiyatı eseri kesinlikle Usta ve Margarita olacak.

Konu

Kitap, birinci kişi anlatımıyla yazılmış. Yeni mezun bir doktor, daha doğru düzgün staj bile yapamadan, Rusya'nın ücra bir köyüne gönderiliyor ve doktor burada yaşadığı günleri anlatıyor bizlere. Köydeki kısıtlı imkanlar ve doktorun ilk başlardaki tecrübesizliği strese girmesine ve panik yaşamasına neden oluyor. Karşılaştığı ilginç vakalar, hiç ummadığı sonuçlar, kendi içsel çekişmeleri derken kitap su gibi akıp gidiyor.

Genel Yorumlarım

Genç Bir Doktorun Anıları, beni çok çok etkileyen bir kitap değildi ama okumak keyifli ve huzurluydu. Dili sade ve olaylar son derece akıcı gelişiyordu. Bazı kısımlarda düşündürücü, bazı kısımlarda ürpertici ve oldukça sürükleyici bir kitaptı.

Bu arada, A Young Doctor's Notebook isimli bir mini dizisi de yapılmış kitabın.

21 Aralık 2018 Cuma

Kürk Mantolu Madonda - Altını Çizdiklerim

Aralık 21, 2018
Her şeye hazır bulunan ve kimden ne geleceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür? (sf 23)

Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, bir insanı hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında
hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında sonra kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz? (sf 38)

Kendimi ne kadar manasız şeylerle üzdüğümü anlıyor, bütün kabahati hayalperestliğimde, kendi içimde kuruntu yapmamda buluyordum. (sf 66)

Ben gene eskisi gibi dünyadan uzak ve daima tasavvurlarımın ve iç dünyanım bir oyuncağıydım. (sf 67)

Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemişti. (sf 71)

Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şey istedikleri için. Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil… erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki… Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptala güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. (sf 82)

Fakat hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz? (sf 86)

Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım. (sf 86)

Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar hayat doldurduğunu bilerek yaşamak. (sf 87)

Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur. (sf 93)

Beni yüzde yüz doyurmayan, bana tam manasıyla lüzumlu görünmeyen şeyleri yapmak, beni kendi gözlerimde küçültüyor. (sf 97)

Mektepte kız arkadaşlarımın miskinliği, emelleri beni daima tiksindirdi. Hiçbir şeyi, kendimi erkeklere beğendirmek için öğrenmedim. Hiçbir zaman erkeklerin önünde kızarmadım ve onlardan bir iltifat beklemedim. Bu hal beni müthiş bir yalnızlığa mahkum etti… Hoş tutulan bir oyuncak olmak, onlara insan olmaktan daha kolay ve cazip geliyordu. Erkeklerle de arkadaş olmadım. Aradıkları yumuşak lokmayı bende bulamayınca müsavi kuvvetlerle karşı karşıya gelmektense kaçmayı tercih ettiler. O zaman erkek azminin ve kuvvetinin ne olduğunu gayet iyi anladım; dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir. Bir kere bunları fark ettikten sonra erkekleri sevebilmem imkansızdı. Hiçbir kadın, ihtiras halindeki bir erkek kadar aciz ve gülünç olamaz. Buna rağmen bu hallerini kuvvet tezahürü zannederek kadar yersiz bir gururları vardır. (sf 97)



13 Aralık 2018 Perşembe

Nefret Dolu İnsanın Özellikleri

Aralık 13, 2018
 Nefret, suçluluk duygusu, kızgınlık ve korkunun karışımı olan çok yoğun ve güçlü bir duygudur. Kendini ve başkasını yok etme arzusunun yarattığı güçlü olma duygusudur nefret.



Nefret güçlü ve korkutucu bir silahtır. Öldürücüdür, yok edicidir. Nefret dolu kişi – kendisini ya da hedef kişiyi- öldürme potansiyeline sahiptir.

Nefretin en önemli özelliklerinden biri sürekli olasıdır. Kızgınlık bir süre sonra geçebilir ama nefret “sonsuza” kadar sürebilir. Ve nefret dolu bir insan kendi nefretinin tuzağına düşerek, hayatını yaşanmaz hale getirebilir. Kişi, düşmanıyla dolu bir halde yaşadığı için kendisini yaşayamaz. Günlerini, gecelerini, aylarını, yıllarını düşmanına nasıl bedel ödeteceğini planlamakla geçirir.

Nefret dolu kişi geçmişte yaşar. Kafası bir olaya takılmış, pas tutmuştur. Kendisini “kurban” olarak haksızlığa uğramış olarak görür. Ve bu haksızlığı yapana “gününü” gösterecektir. Hem de fazlasıyla. Onu pişman edecek, bedelini yüksek faizle ödeyecektir.

Bu tür bir nefretin özelliklerini sayacak olursak:

  • Uzun sürer.

  • Kişi gerçekte kendinden nefret etmektedir. Ama dışarıda bu nefreti yansıtacak bir hedef bulmuştur.

  • Asla unutmaz ve affetmez.

  • Değişmekten korkar.

  • Kendi nefretinin tuzağına düştüğü için, yaşamında olumlu düşünceler gittikçe azalır.

  • Kendi kendini bitirir.

  • Sürekli kendine yapılmış haksızlıkları düşünür.

  • İntikam yolları arar.

Nefret bir çağlayan gibidir. Yoluna çıkanı yıkar, geçer. İçinde yüzmeyi göze alan kişiyi boğar, öldürür. Tek amacı vardır: yok etmek.

Nefret duygusunun en çok zarar verdiği kişi yine kendisidir. Her enerji daima çıktığı kaynağa geri döner. Kafasında sürekli olumsuz düşünceler barındıran bir insanın mutlu, doyumlu, sağlıklı olması mümkün mü?

Nefret dolu insan, korku dolu insandır.

Nil Gün

30 Kasım 2018 Cuma

Kırılmamak ve Kendi Hayatına Odaklanmak

Kasım 30, 2018
Herkese selam! Bugün biraz içimi dökmek istiyorum aslında. Son zamanlarda kendimle ilgili korkunç bir şeyler fark ettim. Eskiden hiç ama hiçbir şeye kafayı yormazken, şu günlerde hep insanların yaptıklarına ve beni etkileyen kötü davranışlarına odaklanır oldum. 

Bazı kişiler tarafından hak etmediğim muamelelere ve tavırlara maruz kaldım ve umursamadan geçip gitmek yerine bugün biraz kafayı taktım. Bunun için de kendime kızıyorum; salla diyip geçiştirmem ve günlük yaşantıma odaklanmam gerekirdi.

Hayatımda her ne olursa olsun, insanlar bana yanlış yapsalar da, beni üzseler de, üzülmek yerine sadece kendi hayatıma odaklanıp nasıl mutlu yaşıyorsam öyle, hayatıma o konuları dahil etmeden ve düşünmeden devam etmem gerekirdi.

Galiba biraz boşluğa düştüm.

Bugün eve gelip uyuduğumda, beni üzen konuya dair çok kötü, bana daha da kötü hissettirecek bir rüya gördüm. Uyandığım zaman kendime geldikten sonra kendi kendime şöyle dedim: "Eski ben böyle yapmazdı. Bu olaydan hiç etkilenmeden kişisel hayatına odaklanır ve bir şeyler başarmaya devam ederdi."

Şimdi gelelim ne yapmam ve nasıl düşünmem gerektiğine.

İnsanlar bizi üzdüğü zaman hemen şu cümleleri hatırlayalım: Herkes kendi hareketlerinden ve kendi duygularından sorumludur. Onun bana hak etmediğim şekilde davranmış olması beni hiç ilgilendirmez.

Ne yapmamız gerektiğine gelirsek; eğer kalbimiz kırılmışsa ve üzülmüşsek, malum kişiyi asla arayıp sormamamız gerekiyor. Mümkünse telefonunuzu kapalı tutun ve daha önemli şeylere odaklanın. Yapacak çok önemli ve çok mühim işleriniz veya kendinize ayırmanız gereken saatler varken, sizi üzen kişiyi ve konuyu aklınıza getirip getirip zamanını neden çöp edesiniz ki?...

Lütfen başkalarının davranışlarından dolayı kendimizi üzmeyelim. Çünkü bunu yapmak için fazla değerliyiz; her şeyden önce kendi yüzünüzün gülüp gülmediğine bakın; hiçbir şey yüzünüzü asacak kadar sizden değerli olamaz.

27 Kasım 2018 Salı

Üzüntüyü Yok Etmek

Kasım 27, 2018
Herkese selammm! Bugün üzüntü duygusu üzerine konuşmak istiyorum. Bunu yok etmede çok etkili  bir düşünce sistemini anlatacağım.

Ben kolay kolay hüzünlenen ve duygulanan biri değilim; bu konuda kendi düşünce sistemimi elimden geldiğinceeğittim. Ama birkaç gün önce beklemediğim bir dostum tarafından beklemediğim şeyler gördüm ve ister istemez kedime engel olamayıp biraz üzüldüm.



 Üzüntünün ilk evresinde hiçbir şey düşünmek istemiyorsunuz, hiçbir şey yapmak istemiyorsunuz. Dışarı çıkmak ya da eğlenebileceğiniz bir şeyler yapmak asla içinizden gelmiyor. Hatırlatmalıyım ki bu durum asla 3 günü geçmemeli. 3 günü geçiyorsa depresyon başlangıcına doğru gidiyorsunuz demektir ve acilen psikoterapi desteği alarak kendinize gelmeniz gerekir.

Benim dışarı çıkmama ve hiçbir şey yapmama isteğim yaklaşık 2 gün sürdü. 2 günün sonunda; yani özellikle de bugün üzülmüş olmanın nasıl gereksiz olduğunu anladım. Bu anlama sürecini hızlandırmak istiyorsanız, sizi üzen bu olay gerçekleşmeden önce geçirdiğiniz mutlu zamanları hatırlayın ve bu zamanları size hissettirecek şarkılar dinleyin. Eski arkadaşlarınızla görüşün, modunuzu yükseltecek aktiviteler yapın.

Ve en önemli şeylerden biri de sizi üzen olayı hatırlatacak her şeyden uzak durmanız. Daha farklı şeylere yönelerek aklınıza gelmesini engelleyin.

Emin olun ki en fazla 3 gün sonra tüm o hüznün boşuna olduğunu anlayacak ve her şeyden olduğu gibi bu olayı da kendinize birçok şey katıp öğrenerek atlatmış olacaksınız.



Odaklanmamız gereken bir şey daha var. Kendimize şu soruları soralım:

-Elimden gelenin en iyisini yaptım mı?

-Vicdanım rahat mı?

Eğer bu iki soruya da cevabınız evet olursa iyileşme ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkma süreciniz hızlanacaktır. Daha fazla elinizden bir şey gelmeyen ve değiştiremediğiniz şeylere üzülmenin gereksizliğini, zaman kaybı olduğunu anladığınız zaman, eskiden olsa sizi çok üzebilecek olaylardan bile tek sıyrık almadan çıkacaksınız.

Ben bu anlattığım süreci birkaç gün içinde yaşadım. Bugün de arkadaşlarımla vakit geçirince tamamen kendime geldim ve beni üzecek hiçbir şey kalmadı.

Kendinize çok çok iyi bakın <3

5 Kasım 2018 Pazartesi

Hayatımızı Uzatmanın Yolları

Kasım 05, 2018
Herkese selam... Siz de benim gibi yaşamaya doyamayan ve her anını dolu ve mutlu geçirmek isteyenlerden misiniz? Bence bazı taktikler geliştirmemiz gerekiyor; çünkü ben son zamanlarda kendimi biraz ihmal etmeye başladığımı ve vaktimi doğru kullanamadığımı hissediyorum. Çok geçmeden şuna bir çözüm bulalım hadi...

Uyku Düzeni

Tamam çok klasik olacak ama kabul edelim; uyku düzeni çok önemli.  Benimki ciddi anlamda düzensiz; az
uyumak istiyorum fakat yorgun bir şekilde okuldan eve gelince uyumadan duramıyorum. Gece ise herkes uyuyunca yine uykum geliyor ve 1 gün için çok fazla uyumuş oluyorum.

Evet uyumak çok ama çok tatlı bir his; ama uyanma aşaması geldiğinde tatlılıktan çıkıyor; zamanımızı tüketmiş ve boşu boşuna sersemlemiş oluyoruz.

Bunun tek çözümü eve gelip uyumak yerine yapmam gereken şeyleri yapmak ve gece vakit geçirmeyi sevdiğim için de resim yapmak, kitap okumak, film izlemek gibi aktiviketeleri geceye bırakıp tek seferlik uyumak.

Liste Hazırlamak

Yıllar önce okuduğum, Maeve Binchy'nin Yalnız Kadınlar Sokağı romanından aklımda kalan ve nedense bir türlü silinmeyen bir sahne vardı; kadın yapması gereken alması gereken her şeyi listeliyordu ve takıntısı vardı; hayattaki en önemli şeyin listeler olduğunu söylüyordu.

Yarından itibaren, mümkün olduğunca önem sırasına göre yapmamız gerekn şeyleri listeliyoruz. Ufacık bir defter yeterli; çantada taşıyıp tamamlaann şylerin de üzerini çizmek çok mutluluk verici bir his olacak.

"Hayır" demek

Dostlarımızı ihmal edelim demiyorum ama öncelikleri iyi belirlemeli ve bazen hayır demeyi başarmalıyız. Çağırıldığımız her davete gitmek zorunda olmadığımızı ve zamanımızı ayıracak daha önemli şeylerimiz olabileceğini unutmayalım.

İki İşi Bir Arada Yapmak

Mesela ben bazen tuvale resim yaparken sevdiğim youtube kanallarını (Yorekok gibi) izleyerek 2 keyifli aktiviteki bir arada yapmış oluyorum. Resim yaparken Kemal Sayar veya Agah Aydın'ın kişisel gelişimle ilgili konuşmalarını dinlediğimde de kendimi çok çok iyi hissediyorum.

Ertelemek

Ah şu lanet huy... Özellikle sınava çalışırken yapılan en yaygın hata. O an durup kendinize hatırlatın ve ayna karşısında bir motivasyon konuşması yapın. "Şu anda bu işi tamamlayacağım ve içim rahat bir şekilde uyuyacağım. Vazgeçip aksatacak kadar tembel bir insan değilim; kararlı ve enerjik olmalıyım"

20 Ekim 2018 Cumartesi

Ağustosun Kuru Çayırları - Anna Jean Mayhew

Ekim 20, 2018
Herkese selamlar! Instagram topluluğumuz olan @okuyan_kadinlar_kulubu ile birlikte #herayınbiribiryayınevi etkinliğimiz için epsilon yayınları okuyorduk. Ben de kütüğhaneden rastgele seçtiğim Ağustosun Kkuru Çayırları'nı okudum. Aslında 1 haftadır bitmişti ama yorum girmeye şu an fırsat bulabildim...

Kitabın Adı: Ağustosun Kuru Çayırları

Yazarı: Anna Jean Mayhew

Çeviri: Anıl Ceren Altunkanat

Yayınevi: Epsilon

Sayfa Sayısı: 320



Konu

1954 yılında başlayan kitapta ana karakterimiz anlatıcımız, 13 yaşındaki Jubie Watts. Jubie, üç kardeşi, annesi ve evin siyahi hizmetçisi Mary ile birlikte uzun bir yolculuğa çıkarlar. Yolculuk boyunca Jubie, ırkçı tabelalar ve insanların ırkçı tutumlarıyla yüz yüze gelir ve bu durumdan rahatsız olur. Kaldıkları motellerde siyahilere kalma izni olmaması, onlara hanımefendi diye seslenilmemesi bunlardan yalnızca birkaçı.

Bu yolculuk sırasında ve dayılarının evinde kaldıkları günler boyunca Jubie ve ablası Stell, ailelerine dair de birçok kusur ve sır öğrenirler. Yolculukları hazin bir olayla sonlanır ve kitap da bu noktada gözlerimizin dolmasına sebep olur...

Genel Yorumlarım

İşte benim en sevdiğim anlatım tarzı... Kadın ana karakter küçüklüğünden başlayıp hayatındaki her şeyi keni gözlemleriyle aktarıyorsa o kitap benim için ekstra sürükleyici ve etkileyic oluyor. Ağustosun Kuru Çayıları'nda da, başlarda ilginç olaylar gerçekleşmemesine rağmen ilk sayfadan itibaren sürüklendim gittim. Anlatılan zamanı ve mekanları ve karakterleri öyle iyi yansıtıyor ki içinde yaşıyor gibi hissettim. Okumak için sabırsızlandığımdan dolayı eve bir an önce gitmek istediğim kitaplardan biriydi Ağustosun Kuru Çayıları. Herkese keyifli okumalar diliyorum...

1 Ekim 2018 Pazartesi

Kış İnsanı Mısınız? ♥

Ekim 01, 2018
Herkese selamlarr ! Nasılsınız? Bugünlerde üşümeye başlamışken ve battaniye-kitap-kahve mevsimi başlamışken, tam da sonbaharla ilgili bir şeyler yazmanın vakti gelmiş demektir.  Benim gibi yazdan tiksinen ve kışı seven biriyseniz yazdıklarımı çok daha iyi anlayacaksınız.



 1. Kışlık giysiler için sabırsızlanmak

Yeni sezon ürünleri çıkar çıkmaz gardrobunuzu onlarla doldurmak için sabırsızlanırsınız ve daha ürünler gelmeden hemen bot, kazak, çizme modellerine saldırırsınız. Yumuşacık ve kalın ev pijamaları ve panduflar benim favorim ♥

2. Üşümek

Üşümeyi sevmiyorum ve demir eksikliği dolayısıyla fazla üşüyen bir yapım var ama yine de kış havasını getirdiği hafif titremeyi kalın ve tüylü bir ceketle gidermeyi, yumuşacık bir battaniyeye sarınmayı seviyorum. Şu yumuşak battaniyelerde insana huzur aşılayan bir enerji var.

3. Kahvenin Yakıştığı Her Şey

Sonbahar ve kış deyince aklıma gelen ilk şeylerden biri de kahve. Bugün yağan yağmur eşliğinde kahve yapıp buraya bir şeyler yazmak, film izlemek, ve tabii ki kitap okumak... Yaz boyunca özlediğim şeylerden biri de bir sürü kitap aldıktan sonra bir yerde sıcak içeceğimi alıp oturup onları incelemek ve okumak için sabırsızlanmak.

4. Hiçbir Şeye Üşenme!

Yaz sıcağının terleten ve bunaltan sıkıcı atmosferinde kim dışarı çıkmak, arkadaşlarıyla takılmak ister ki? Ama canım kış mevsimi öyle mi... Kabanınızı giyip atkınızı takıp yakın arkadaşlarınızla bir kafede oturmak ve kahve içerek ısınırken (enerjinizi düşüren sıcak hava olmadan) sohbet etmenin keyfini yaz günlerinde yaşayamazsınız.

5. Kar Tanesi Deseni

Kar tanesi, kardan adam, noel baba gibi desenlerin dokunduğu hiçbir şey kötü olmuyor; aksine insana huzur veren, içini ısıtan ürünler ortaya çıkıyor.

6. Kışın Kitap Okumak Bir Başka♥

Kış mevsiminde her şeyin olduğu gibi kitap okumanın da tadı başka oluyor. Sıcaktan bunalmadığınız ya da dikkatinizi dağıtacak klima/vantilatör rüzgarı bulunmadığı için okuduğunuz şeye kendinizi daha çok kaptırıyorsunuz.

7. Cilt Bakımı ve Makyaj

Terleyince işkence haline gelen fondöten ve kapatıcı, sürekli akan ve göz altında topaklanan rimel, dağılıp duran far mevsimi geçti gitti. İstediğimiz gibi makyaj yapabileceğiz ve hava soğuk olduğu için de cildimiz çok daha sağlıklı görünecek.





Kısaca şöyle diyeyim; kış geldiği için çok ama çok mutluyum ve bu heyecanımı da bazı maddelerle sizlerle paylaşmak istedim. Her ne kadar İzmir'e kar yağmasa da kışın yüzünü göstermesi bile büyük bir heyecan benim için. Herkese musmutlu bir kış mevsimi diliyor ve kahve yapmaya gidiyorum, hoşça kalın...

22 Ağustos 2018 Çarşamba

Halil Cibran - Ermiş

Ağustos 22, 2018
Herkese selamlar! 56 sayfa olmasına rağmen aşırı etkileyici ve düşündürücü bir kitaptan bahsedeceğim. Halil Cibran'ın Eriş kitabını birçok bookstagram hesabının paylaşımlarında görüyordum; herkes çok beğeniyor ve mutlaka okunması gereken kitaplardan olduğunu söylüyordu. Bu kadar çok ismini duymasam belki de sıkıcı oldugunu düşünüp okumayacağım bir eser olabilirdi Ermiş. Çünkü çok sayfalı olan ve ayrıntılı bir olay örgüsü içeren, beni başka yaşamlara çeken romanları daha çok seviyorum.

Ermiş ise olay örgüsü içermemesine rağmen beni kendi dünyasına çeken ve düşündüren, çok şeyi fark ettiren bir kitap oldu. Sabahın 6'sında okumuş olmamın da etkisi var mı bilmiyorum ama bende inanılmaz farkındalıklar oluşturdu. Zaten önemli bulup defterime yazdığım o kadar çok cümle oldu ki, neredeyse kitabın tamamını defterime aktarıyordum.

Ermiş'i okuyunca hayata dair birçok farkındalık yaşadım; yazmış olduğum cümleleri de tekrar tekrar okumayı planlıyorum. Kitabın içindeki düşünceler öyle değerli ki... Şimdi alıntılarımı yazacağım; onları okuyunca zaten kitabı da okumak isteyeceksinizdir.. Herkese keyifli okumalar... ^^


Altını Çizdiğim Cümleler

  Aşk sizi çağırdığı zaman,onu izleyin... Yolları zorlu ve dik olsa da. Kanatları sizi sardığı zaman ona teslim olun. Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da. Hem aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın. Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgarı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle. Çünkü aşk taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi. Yücelerinize tırmanıp, okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı. Derken inip köklerinize, sarsar toprağa sıkı sıkıya tutunuşlarını. (sf 6)

Ne sahip olur aşk ne de sahip olunmak ister. Çünkü aşk aşka yeter. (sf 7)

Yüreklerinizi verin, fakat teslim etmeyin birbirinizin eline. Çünkü bir tek Hayat'ın avucuna sığar yürekleriniz. (sf 8)

Aylaklık, mevsimlere yabancı düşmek, heybetle ve mağrur bir teslimiyetle sonsuza yürüyen yaşam kafilesinin dışında kalmaktır. (sf 14)

Çalışırken, yeryüzünün en ırak düşünün; daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş olan parçasını gerçekleştiriyorsunuz. Ve çalışmayı sürdürmekle, aslında hayatı sevmiş oluyorsunuz. ( sf 14)

Hayatı çalışmak yoluyla sevmek hayatın en derin sırrına ermek demektir. Fakat eğer ıstırap çekerken, doğduğunuz güne lanet edip bedeninizin yükünü taşımayı alnınızın kara yazısı sayıyorsanız, o zaman size cevabım şudur: Yazıları silecek olan sadece alın terinizdir. (sf 14)

Sevinç ve keder birlikte gelir; biri sofranızda sizinle otururken, unutmayın diğeri yatağınızda uyumaktadır. (sf 16)

Günleriniz dertsiz, geceleriniz eksiksiz ve hüzünsüz olduğu zaman değil. Tam tersine, bütün bunlar yaşamınızı kuşatmışken, çıplak ve tüm bağlardan kurtulmuş olarak hepsinin üzerine yükseldiğiniz zaman özgürsünüz gerçekten. (sf 26)

"Hakikati buldum." değil, "Bir hakikat buldum." deyin. "Ruhun yolunu buldum." demeyin. "Kendi yolumda yürüken bir ruhla karşılaştım." deyin. Çünkü ruh her yolda yürür. Ruh ne bir hat üzerinde yürür, ne de saz gibi büyür. Ruh, sayısız taç yapraklı lotus çiçeği gibi kat kat açılır. (sf 30)