Merhaba, nasılsın? Çok az ve çok kıymetlidir hiçbir sıkıntımızın olmadığı huzurlu günlerimiz. Vicdanımızın tam anlamıyla rahat olduğu, kimseye kırgın olmadan, iyi bir şeyler yaparak geçirdiğimiz günler. Her neyse, bugün bir şeyler hakkında konuşmaya çok ihtiyacım var. Saat 00.13 şu an. Televizyon ışığında oturmuş limonata içerken buraya yazıyorum ve iyi hissediyorum. Duygular hakkında konuşmak istiyorum biraz; dostluktan ve yakınımızdaki insanları algılayış biçimimizden, terk edilmek ya da bizden uzaklaşan insanlardan ve bu hislerimizi ölçülü bir şekilde yaşayabilmekten bahsedeceğim.
Aret Vartanyan’ın TV programını izlerken pembe bir post-it’e şu cümleyi not etmişim: ‘’Kendi hayatımızı yok etmeyelim. Korkmayın bu kadar insanların yanınızdan gitmesinden. Bu değersizlik hissinden başka bir şey değil. Siz o kadar değersiz misiniz ki, yanınızda olan kişinin öyle hemen gitmesinden korkuyorsunuz. Neden o korkmuyor da siz korkuyorsunuz? Bir insandan her şey beklenmez. ‘’
Hayatında çok değer verdiğin insanlar var değil mi; hiç hayatından çıkıp gitmesini istemediğin, hep sana destek olsun ve seninle konuşsun istediğin kişiler. Ailen, dostların, sadece selam verdiğin arkadaşların, belki sevgilin, iş arkadaşın, öğretmenin, vb. hiç terk edildiğin oldu mu peki? Durduk yere sana küsen insanlar, senden uzaklaşmaya başlayan dostların, yeni arkadaşlar bulan ve seni unutan dostların, hiç önemsiz bir meseleden sana tavır alan konuşmayan yakınların… Çok fazla olumsuz şey saymış oldum. Ama bunların birçoğunun farklı farklı versiyonlarını her gün her insan yaşıyor. Haklı ya da haksız nedenlerle hayatımızdan uzaklaşan insanlar.
Bağlılık psikolojimiz ve bunun verdiği duygusallık, böyle terk edilme ya da artık değer görmeme durumlarında hüzünlü ve güçsüz hissetmemize yol açıyor. Bir an, o meşhur boşluğa düşüyoruz ve kabullenemiyor, öfkeleniyoruz; veya biz de küsüyor ya da intikam hissiyle doluyoruz.
Bunu hissiyatları tecrübe ediyor olduğunu hissettiğin anda bilinçlenmek ve gerçeklere dönmek için kendini zorlamalısın. Çünkü böyle kritik ve duygusal anlarda hepimiz, ilkel davranışlar gösterme eğilimine gireriz ve durum ne kadar kötü olursa olsun kontrol etmek kendi elimizdedir.
Eğer bir insan istenmiyorsa bunu hisseder veya karşısındaki insan bunu ona hissettirir. Eğer kişi değer verdiği bir şeye tutunmuşsa, bunu abartmışsa ve bu abartığı insan onu sevmemeye başlamış, uzaklaşmış ya da terk etmişse, bağlılığını abartan kişi git gide daha çok fedakarlık gösterir ve artık o insanın yanında kalması için bin dereden su getirmeye hazırdır. Ben bu durumu gerçekten hiç sevmiyorum. Ne böyle bir muamele görmeyi ne de insanlara böyle davranmayı tasvip etmiyorum. Bunu yaşayan insanları kendine getirmek, boş yere üzülmelerine engel olmak istiyorum, ama bir insan duygularını ancak kendine kontrol altına alabilir.
Dikkat edersen, ‘kendini adamak’ gibi bir şey olan bu durumu en çok ilişkilerde görülür. Sevgi açlığını ve onaylanma ihtiyacını gidermek için bir ilişkiye başlayan insanlar, karşısındaki ondan uzaklaşıp onu terk ettiğinde ya da başkasıyla birlikte olduğunda, sanki onu yaşama bağlayan makinenin fişi çekilmiş gibi hisseder.
Böylesi terk edilme ya da değersiz hissetme durumlarında sakin kalmak çok önemlidir. Eğer sen kendi değerinin, hayattaki duruşunun, ‘’birey’’ olduğunun farkındaysan, kimseye tutunmaman gerektiğini de bilirsin. Herhangi biri hayatından gittiğinde, kendi değerin eksilmiş gibi hissetmek yerine, hayatına aldığın insanlara artık daha çok dikkat etmen gerektiğini öğrenip, yine kendi ideal yaşanına dönmen lazım. O zaman korkmazsın kimsenin yanından gitmesinden. Kişiliğine zarar verip seni yok edecek ilişkiler içersine girmez, bireyselliğini korur ve insanlar yanından gittiğinde de dünyanın sonu gelmiş gibi davranmazsın.
Şimdi şöyle bir bak bakalım. Onsuz yaşayamam yarım kalırım dediğin birileri var mı? Vaktinin çoğunu ayırıp düşüncelerinde de sürekli yer alan, söylediği her bir cümleye aşırı dikkat ettiğin, çok kıskandığın birileri var mı? Eğer var diye düşünüyorsan, kırmızı alarmları çalıştırıp bazı düşüncelerine yön vermen gerektiğini bilmelisin. Kendini bu saydığım duygularla ilgili eğitmelisin, bunu ancak kendine yapabilirsin. Çünkü düşünce tarzına yön verebilme becerisi sadece kendi kendine ortaya çıkarabileceğin bir güç.
Aslında tam olarak şunu demek istiyorum: değer verdiklerini gerçekten önemseyip üzerine titreyebilirsin. Ama asla bağlanıp tutunmaman gerekir; bu her kim olursa olsun, ebeyevnlerin için bile böyle düşünmelisin. Çünkü hayatında hiç kimse, gerçekten hiç kimse, bir şeylerle tek başına mücadele etmek durumunda kaldığında yanında bitecek iyilik melekleri değiller. Herkesi hayatına bir yere kadar dahil etmelisin. Sonsuz gibi görünen muhteşem dostluk ve kankalık hisleri bile, birinden biri uzaklara gidip yeni arkadaşlar edinince bozuluyor…
Diğer insanlara endeksli bir hayatı yaşamaya devam ettiğim sürece, zaten mutlu olma şansım yok.
23 Temmuz 2016 Cumartesi
Korkmayın bu kadar insanların yanınızdan gitmesinden
by
Kedimsi