4 Eylül 2016 Pazar

Buz Prenses - Camilla Läckberg

  İsveçli polisiye yazarı Camille Lackberg’in 2003’te yayımlanan ilk kitabı Buz Prenses’i yorumlayacağım.          

   Sağlam bir kurguya sahip, başarılı bir polisiye romanla karşı karşıyayız. Hem ana karakterler hem de yan karakterlerin gerçek insanlar olduğunu hissettim okurken. Olaylar, yazarımızın büyüdüğü Fjalbacka köyünde gerçekleşiyor. Zaten yazarın bütün kitaplarında mekan Fjalbacka’ymış.

Kitabın Adı: Buz Prensesbuz_prenses_kitap

Yazarı: Camilla Lackberg

Çeviren: Elif Günay

Sayfa Sayısı: 400

Yayınevi: Doğan Kitap

ayrac

Ana karakterimiz, Erica. Biyografik kitaplar yazan bir yazar. Ablası ve anne babası ile yaşamış olduğu Fjalbacka'dan taşınmış. Fakat yazması gereken bir kitabı, ölen anne babasının evinde rahatça yazabilmek için buraya tekrar gelmiş.

Cinayet kurbanımız ise Alex. Erica’nın en yakın çocukluk arkadaşı. Fakat Alex ve ailesi, Alex 10 yaşındayken Fjalbacka kasabasından sessiz sedasız taşınınca Erica da Alex’in kendisinden artık hoşlanmadığını düşünmüş ve 25 yıldır da hiç görüşmemişler.

Alex tekrar o kasabada yaşamaya başlıyor. Evli ama kocasını sevmiyor. Çocukluk arkadaşı olan alkolik ve pis bir adamla ara sıra beraberlikler yaşıyor.

Alex’in kasabada yalnız yaşadığı evin ısıtma sistemini her hafta kontrol eden yaşlı adam bir gün, evin buz gibi olduğunu görüyor. Ve banyodaki küvette, Alex’in bilekleri kesilmiş, kanlar içinde, buz tutmuş cesediyle karşılaşıyor. Hemen evden çıkıyor ve dönüş yolunda rastladığı Erica’ya da evdeki cesedi gösteriyor. polis ve dedektifler cesedi inceliyorlar.

Erica, Alex’in acılı anne babasının ricası üzerine, çocukluk arkadaşı hakkında biyografik bir kitap yazmaya karar verdiği için ister istemez bu soruşturmayı yakından takip ediyor.

Alex’in bileklerinin kesik olması intihar gibi görünse de aslında cinayet olduğu ortaya çıkıyor. Ve kitabın sonuna kadar da katil kim acaba  diye aşırı meraklandırıyor insanı. Basit bir cinayetin ötesinde, kasabada eskiden yaşanmış bazı olaylar ve skandallarla alakalı, arkasında derin sebepler yatan bir cinayetin işlenmiş olduğunu görüyoruz.

Cinayetin yanı sıra aşka ve ailevi problemlere de değinilen Buz Prenses kitabında, ana karakter Erica’yı çok sevdim. Bazı kısımlar sıkıcıydı, özellikle de, çocukluğundan beri Erica’ya aşık olan, yıllar sonra onunla karşılaşınca da aşkı depreşen polis Patrik ile Erica arasındaki aşk sahneleri çok sıktı beni. Yine de kitabın genel olarak mükemmelliğini pek etkilememiş bu durum.

ayrac

Zevkle okuyacağınız, beklentilerinizi kesinlikle karşılayacak, sağlam bir polisiye kitap okumak istiyorsanız Buz Prenses’i seçebilirsiniz. Camilla Lackberg  bu kitabın kabul edildiği hafta oğlunu dünyaya getirmiş. Bu arada kitapta mekanın çok soğuk oluşu dolayısıyla, kışın okunması daha hoş olur gibi geldi bana. Eylül ayına yeni girdiğimiz şu sıcak günler yerine kışın okusaydım tam olarak kitabın içine girebilirdim diye düşünüyorum. :) Alıntılara geçelim… iyi okumalar…

ayrac

Altını Çizdiklerim


İkisi için de hayat hiç de hayal ettiği gibi gitmemişti ama o hayatının geri kalanını, ellerindekini korumaya adayacaktı. (sf 32)

Tek yaptığı gerçeği söylemekti. İnsanın gerçeğe birazcık tahammül edebilmesi gerekirdi. (f 174)

Kahve makinesindeki kahve mis gibi kokmaya başlayınca hayat birazcık daha güzel gözüktü. (sf 203)

Hayata devam etmenin ve neler olabileceğini düşünüp pişman olmak yerine şu anda elimde olanları görmenin zamanı geldi. (sf 286)

Yalnızlığı gidene kadar ne kadar yalnız olduğunu fark etmemişti. (sf 303)