31 Ağustos 2016 Çarşamba

Yoğun zamanlarda kitap okuyabilmek

Ağustos 31, 2016
uzanna_kedi_ve_kitapBazen çok meşgul olabiliyor ya da sürekli çok meşgul olmamız gereken şeylerle karşı karşıya kalabiliyoruz. Fakat günlük rutinimizin bazı bölümlerini kitap okumaya ayırırsak, ‘zaman bulamıyorum’ derdinden bir nebze olsun kurtulabiliriz.
1- Sesli kitaplar dinleyin
Her an elinizin altında olabilecek ve her yerde dinleyebileceğiniz sesli kitaplar internette birçok sitede ve Youtube’da da geniş arşivlere sahip. Mp3 şeklinde indirerek her yerde dinleyebilirsiniz sesli kitapları.
Daha önce okuyup beğenmiş olduğunuz bir kitabı sesli kitap olarak seçerseniz, dinlerken araya çok zaman koysanız bile kitap akıcılığını kaybetmeyecektir.
2- Okuduğunuz kitabı kendinizle birlikte her yere taşıyın
Her yere sığması ve kolayca taşınması bakımından yanınızda cep boy kitaplar bulundurabilirsiniz. Metro ve otobüs duraklarında beklerken, işyerinde/okulda öğle aralarında, hatta kahvaltı yaparken bile yanınızdaki kitabı çıkarıp okuyabilirsiniz.
3- Spor yaparken kitap okuyunkosu_bandinda_kitap_okumak
Ağırlık kaldırırken, bisiklet ya da koşu bandı üzerindeyken, veya bacaklarınızı esnetirken kitap okuyabilirsiniz. Bu sayede spor yapmak sıkıcı olmaktan çıkacak ve bacaklarınızı esnetirken duyacağınız daha az hissedeceksiniz.
4- Temizlik yapanlar, yardım isteyin
Eğer sürekli temizlik yapan biriyseniz, elektrikli süpürgeyi kullanmak, salonun tozunu almak gibi ufak işleri ailenizin diğer üyelerinden rica ederek kitap okumaya yarım saat daha fazla vakit ayırabilirsiniz.
5- Seyahat ederken kitap okuyun/dinleyin
Seyahatlerinizde müzik dinlemek yerine kitap okuyabilir veya sesli kitap dinleyebilirsiniz. Bu sayede yol sıkıcı ve uzun gelmeyecektir.
6- İnce kitaplar seçin
Okunması basit kitaplar veya ince kitaplar okuyabilirsiniz yoğun dönemlerinizde.
7- Sıkıcı bulduğunuz kitabı okumayınkitap_okuyan_kiz_illustrasyon
Okumakta olduğunuz kitap çok sürüklemediyse, biraz ağır veya monoton bulduysanız bunun yerine daha akıcı bulacağınız kitaplarla devam edin. Bu sayede okumayaüşenmz, kitabı daha çabuk bitirirsiniz.
8- Uykudan önce mutlaka okuyun
Günlük rutininizin içinde, uyumadan önce az ya da çok, muhakkak kitap okumak olsun. Bu sayede hem aklınızı yaşadığınız sorunlardan uzaklaştırarak kötü rüya görmez, hem de daha deliksiz ve tatlı bir uyku çekersiniz.
9- Eşinizle/sevgilinizle birlikte kitap okuyun
Eğer ikiniz de kitap okumayı seviyorsanız ne ala. Birlikte huzurlu ve verimli vakit geçirebilirsiniz.

30 Ağustos 2016 Salı

Deniz Feneri koyu - Kimberley Freeman

Ağustos 30, 2016


Kimberley Freeman'ın Kır Çiçeği Tepesi kitabını daha önce okumuş ve burada yorumlamıştım. Beni çok etkileyen ve beklediğimden çok daha mükemmel ve zengin bir kitaptı. Deniz Feneri Koyu için de aynı şeyleri düşünüyorum. 


   Bu kitapta da yine günümüzde yaşayan bir kadın ve geçmişte yaşamış olan bir kadın arasındaki bağlantıları, olayları okuyoruz. 


Kitabın Adı: Deniz Feneri koyu_deniz_feneri_koyu_kitap_yorumu


Yazarı: Kimberley Freeman


Çevirmen: Duygu Parsadan


Yayınevi: Arkadya Yayınları


Sayfa Sayısı: 488


   Ana karakterlerimizden biri, 1901 yılında mutsuz bir evlillik yapmış olan İsabella Winterbourne. Diğeri de, uzun süredir birlikte olduğu evli bir adamın ölümüyle sarsılan ve yeni başlangıçlar yapmak isteyen Libby.


   İsabella, çok zengin olan Winterbourne ailesi üyelerinden olan Arthur Winterbourne ile evleniyor. Fakat yeni doğmuş bebeğini kaybedince, Arthur ile sorunlar yaşamaya başlıyor. Arthur, Isabella'nın bir türlü atlatamadığı acısını ve hislerini hiçbir zaman anlamıyor çünkü.


   Bir gün Isabella, kocası ile birlikte Avustralya parlamentosuna teslim edilecek çok değerli bir asayı götürmek üzere, uzun sürecek bir gemi yolculuğuna çıkıyor. Kötü hava koşulları yüzünden gemi batıyor ama Isabella kurtuluyor. Isabella, içinde o değerli asanın bulunduğu, kıyıya vuran sandığı da kendisiyle birlikte sürükleyerek günlerce ıssız adada yürüyor. Ölmek üzere olmasına rağmen umudunu kaybetmiyor. Sonunda bir deniz fenerine rastlayınca, bekçiden yardım istiyor. Yorgun bedenini ve ruhunu dinlendirmek için bir süre fenerde kalıyor. Deniz feneri bekçisi çok iyi davranıyor Isabella'ya.


   Yeni bir hayata başlamayı istese de Isabella yepyeni sorunlarla, acılarla başa çıkmak ve Winterbpurne ailesiyle tekrar yüzleşmek zorunda kalıyor.

   Ve diğer ana karakterimiz, günümüzde yaşayan Libby. Yaşlı sevgilisi ölünce Libby, Paris'ten ayrılıp büyüdüğü kasabaya, Deniz Feneri Koyu'na geliyor. Ölen sevgilisinin onun için satın almış olduğu fener evinde kalmaya başlıyor. Burada, 1 asır önce batmış olan bir gemi hakkında araştırma yapmasını gerektirecek işleri çıkıyor. Bu yolla, 1 asır önce orada etkileyici bir hayat yaşamış olan Isabella'yla ilgili de bazı ilginç şeyler keşfediyor. Libby bir yandan gemi le ilgili araştırmalar yaparken ve sevgilisinin ölümünün acısını dindirmeye çalışırken diğer yandan da hep o kasabada yaşamış olan kız kardeşi ile arasındaki sorunlarla uğraşıyor.


kitap


  Farklı yüzyıllarda yaşamış bu iki kadının hikayeleri beni yine derinden etkiledi, hiç anlamadan bir baktım ki kitap bitmiş. Bir çırpıda okunan, elinizden düşüremeyeceğiniz bir kitap Deniz Feneri Koyu. Gerçekten çok heyecanlı bir kurgu ve olay zincirine sahip.  Kesinlikle tavsiye ediyor, yorumlarınızı da buraya bekliyorum. :) İyi okumalar...


kitap


Altını Çizdiklerim


Kendi kendine üzülmeyeceğini, her sabah güneş doğup gökyüzü aydınlandığı sürece üzülmenin anlamsız olduğunu söylemişti. (sf 331)


Çok fazla şey istiyordu. ve çok şey isteyenler, çoğu zaman her şeyi riske atacak kadar aptalca davranırdı. (sf 372)

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Bunker Tepesi Düşleri - John Fante

Ağustos 29, 2016
   Yeraltı edebiyatı denince akla gelen ilk isimlerden biri olan John Fante'nin, okuduğum ikinci kitabı Bunker Tepesi Düşleri'ni yorumlayacağım. Daha önce Fante'nin Toza Sor kitabını okumuş ve Bandini karakterinden gerçekten çok etkilenmiştim. Arturo Bandini karakterinin yaşantısını kendi ağzından okumaya Bunker Tepesi Düşleri'nde de devam ediyoruz.

   Bu arada, John Fante'nin gözleri görmemeye başladığı için Bunker Tepesi Düşleri kitabını karısı sayesinde yazabilmiş.

john_fante_bunker_tepesi_dusleri_yorumlar_alintilar

Kitabın Adı: Bunker Tepesi Düşleri


Yazarı: John Fante


Çevirmen: Avi Pardo


Yayınevi: Parantez


Sayfa sayısı: 133


   Şimdi kısaca konusuna gelelim. Arturo Bandini, yazmayı çok seven, iyi bir yazar olduğunu düşünen ama pek fazla para kazanamayan, aşklarını çok derin duygularla yaşayan bir karakter. Bunker Tepsi'ndeki bir otelde kalıyor ve burada senaryo yazma ile ilgili bir iş buluyor, fakat bazı şeyler beklediği gibi gelişmiyor. Bir süre ailesinin yanına dönmüş olsa da çok geçmeden yine Bunker Tepesi'ne geliyor.

Kitapta yaşanan olaylardan çok, Arturo Bandini karakterinin ruh halleri, geçirdiği değişimler, kadınlarla olan ilişkileri ve deneyimsizlikleri etkiledi beni. Bandini'nin yaşadıklarını çok sade, yalın ve direkt anlatışı, onu daha iyi anlamamızı sağlıyor. Toza Sor kitabı gibi Bunker Tepesi Düşleri de çok kısaydı, keşke böyle hemen bitmeseydi dedirtti. :) Toza Sor beni daha çok etkilemişti ve daha çok anlam ve anafikir çıkarmıştım kendime, daha çok cümlenin altını çizmiştim; ama yine de Bunker Tepesi Düşleri, John Fante okuyucularını hayal kırıklığına uğratmayacak bir kitap. Şimdi alıntılara geçelim.. İyi okumalar...

kitap

 

Altını Çizdiklerim


Zihnim o uzun kumsal kadar boştu. Dünyadan uzakta yitik bir Robenson Crusoe'ydum, kendimle barışık; temiz, tuzlu, tatmin edici havayı soluyordum. (sf 91)

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Ölümün Yüzü - CODY McFADYEN

Ağustos 27, 2016

Merhabalar, sonunda sağlam bir polisiye roman okumuş oldum; uzun zamandır hem böyle kalın hem  de aşırı sürükleyici polisiye okumamıştım. Sağlam kurgusu ve akıcı anlatımıyla tatmin edici, nasıl bittiğini anlamadığım bir kitaptı Ölümün Yüzü.


Olayları birinci kişi anlatımından okuyoruz; Smoky Barret. Ailesi öldürülmüş, kendisi de bazı işkencelere maruz kalmış, başarılı bir özel ajan. Yüzündeki yara izlerine ve yaşamış olduğu çok kötü şeylere rağmen hayata güzel bakabilmesi, zorluklarla mücadele etmeyi bırakmayışı, bu karakteri çok sevmemi sağladı.

Smoky bir gün telefonla, 3 cinayetin işlendiği bir olay yerine çağırılıyor. 16 yaşında olan Sarah, cinayetlerin işlendiği evde hayatta kalan kız, başına silah dayamış bir halde özel ajan Smoky Barret’i görmek istediğini, yoksa kendisini öldüreceğini  söylüyor. Gazetelerden hakkında bilgi sahibi olduğu  Smoky Barret’in  onu anlayabileceğini düşünüyor.

Smoky eve geldiğinde korkunç ve vahşet dolu manzaralarla karşılaşıyor. Sarah, Smoky’ye günlüğünü veriyor. Son zamanlarda ailesi olmuş bu insanları öldürmüş olan ‘’Yabancı’’ya dair her şeyi buraya yazmış olduğunu söylüyor. Yabancı onun peşini altı yaşından beri bırakmıyormuş.  Ajanlar ve polisler araştırmalarını yaparken bu günlüğü okuyarak katil hakkında ipucu yakalamaya çalışıyorlar.

Smoky Barret de bu arada,  5 yaşındaki küçük evlatlık kızını tehlikelerden korumak için çabalamak zorunda kalıyor.

''Seri katillerin arzularını, neyi neden hissettiklerini anlamak, az ya da çok hissettiklerini hissetmek, benim yeteneğim-ya da lanetim.  Bir parça eğitimim ve gözlem yeteneğim, daha çok da onları yakından tanıma isteğim sayesinde içimde kendiliğinden oluşan bir şey bu. Bu insanlar sadece kendilerinin duydukları bir şarkıyı mırıldanıyorlar ve bu şarkıyı duymak isterseniz, tıpkı onlar gibi dinlemenin bir yolunu bulmalısınız. Şarkı çok önemli; nasıl dans edeceğinizi belirliyor.''


ayrac3

Kitabın birçok yerinde çok şaşırtıcı şeylerle karşılaşıyoruz, tam het şey yerine oturdu olaylar böyle sonlanacak derken yeni bir şeyler çıkıyor ve okurken hissedilen adrenalin gitgide artıyor. Ve kitabın sonunda da yine şok edici şeylerle karşılaşıyoruz.

Ben son derece heyecanlı buldum. 616 sayfanın neredeyse hiçbir kısmı sıkıcı değildi. Okurken katile öfkelendim, bazen baş karakterlere de çok öfkelendim. Tekdüze olmayan anlatımı, ve arada Sarah’nın günlüğünden sayfalarla karşılaşmamız kitabı daha da heyecanlı kılıyor. Sonuna kadar ne olacağını merak ediyoruz.

ayrac3

Altını Çizdiklerim


Çoğu insan, ölümün hayata tercih edilebileceği bir noktada, doğru dürüst düşünemez.  Ama hayat çok güçlü. İnsanı her yanından sarıveriyor, yüreğin atışından yüze vuran güneşe, hatta ayağın altındaki zemine kadar. İnsanı her yerinden kavrayıveriyor. (sf 11)

Daha sürekli ve kalıcı bir şeye hitiyacım var. Bir dizi sıkı kahkahaya. Uyandığımda gülümsemeye şihtiyacım var; ertesi gün uyandığımda ve ondan sonraki günler uyandığımda da aynı şeye ihtiyacım var. Ancak öyle olursa, b**tan bir gün yaşadığımda kendimi bu kadar kötü hissetmem. (sf 86)

Yaşam ve ölüm, ikisi de birbirinden habersiz ve dirsek dirseğe. (sf 94)

Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, canlı ve acı içinde olmak, ölmekten daha iyidir. (sf 179)

Her şey karanlıktı, karalara sığınmak, ümide kapılmamanın en güzel yoluydu. (sf 200)

Mesele, garantiye almak değil. Yapabileceğinin en iyisini yapmak ve korkunun hayatını yönetmesine izin vermemek asıl önemli olan. (sf 452)

Kusurlarımızı görürüz, varlıklarını kabul ederiz ve daha iyisi için çabalarız. Buna sorumluluk denir ve kendini dövmekten çok daha değerlidir. Sorumluluk, caanlı bir şeydir, bazı şeyleri kanıtlar. Suçluluk, kendini kötü hissetmekten başka bir işe yaramaz. (sf 454)

Artık çok fazla umursamıyordu. Umursamak tehlikeliydi. Umursamak, acı çekmek anlamına gelebilirdi ve acıyla başa çıkmak çok zordu. (sf 531)

Yaşamla ölüm arasında bir karar vermemmiz gerekiyor. Hayat devam ederken kumar oynamamız, acılarımızın dineceğine, sonunda iyi bir şeylerin olacağına inanmamız gerekiyor. (sf 594)

O kısacık zaman diliminde, bir kere daha hayat ışıldamaya başlıyor. Her zaman ışıldayacak. Sadece ışıldamasına izin vermek gerekiyor.  (sf 607)

Hayat böyle. Hayat ölümün en iyi alternatifi. (sf 616)

23 Ağustos 2016 Salı

Olumsuzluklara karşı iyimser olabilmek

Ağustos 23, 2016
Sıkıntılı bir hayat, hayatı bize sevdirmeyen bir hayat, sürekli patinaj yaptığımız bir hayattır. Aynı hataları tekrar tekrar yaptığımız, hatalarımızdan öğrenmediğimiz ve geçmişin hapishanesi içinde yaşadığımız hayattır. İnsanlar kendilerini geçmişin üzüntülü olaylarına hapsediyor, orada debelenip duruyorlar. Olumsuza yönelme eğilimi her insanda mevcuttur.

Hayatın bizi ısıran taraflarını daha çok hatırlıyoruz, onları pencereden_disari_bakan_kiz_tablobüyütüyoruz. Üzüntülü, sıkıntılı anlarda, olumsuz olayın penceresinden bakarsak yalnızca karanlıklar görürüz. Ama sorunları tanıdıktan sonra aydınlık pencereler bulmak bizi olumlu bakmaya yöneltecek, bu yönde kendimizi eğitmemizi sağlayacaktır. Neye dikkatimizi veriyorsak, o, hayatımızı kaplıyor.

Kendinizi karanlığa ve mutsuzluğa hapsederek, sadece kendinizi cezalandırmış olursunuz. Üzüntümüzü de daha yapıcı, daha pozitif şeylere dönüştürmeyi bilelim.

ayrac3

‘’İyimser insanlar yaşanan başarısızlığı değiştirilebilir bir nedene bağlarlar, kötümser insanlara göre ise bütün bunlar değiştirilemez nedenlere bağlıdır. İyimser insanlarda hayatta her şeyin iyi gideceğine dair güçlü bir beklenti vardır. İyimserlik, duygusal beceri açısından kişiyi yılgınlığa, umutsuzluğa ve depresyona karşı koruyan bir tutumdur.

İyimser insanların zihinsel kavgaları ileriye dönük ümidi arttırırken, kötümser insanların zihinsel kavgaları ümidi azaltır. Kötümser insanlar yenilgiyi telafi edilemez bir sonuç olarak görürler. İyimser insanlara göre ise, her şeyin bir telafisi olabilir.

İyimser görüş, her şeyin iyi yönüne bakabilme becerisi kazandırdığı için başarıya götürür.’’ (Nevzat Tarhan, Kendinizle Barışık Olmak, sf 60)

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Yaprak Suya Düşünce - Fannie Flagg

Ağustos 22, 2016
yaprak_suya_dusunce_kitap_yorumlariBu yorumu yazarken biraz acımasız ve sert eleştiriler yapmak zorundayım. Yaprak Suya Düşünce kitabının arka kapağını okuduğumda umutlanıp çok sürükleyici ve güzel bir hikaye ile karşılaşacağımı düşünmüştüm. Ama maalesef beni hayal kırıklığına uğratan, zamanımı çalmış bir kitap oldu kendileri…  494 sayfalık bir zaman kaybı yaşamak istemiyorsanız hiç okumayın derim.

divider_pink

Kitabın Adı: Yaprak Suya Düşünceyaprak_suya_dusunce_kitap_yorumlari (1)

Yazarı: Fannie Flagg

Çeviren: Bahar Çelik

Sayfa Sayısı: 494

Yayınevi: Martı Yayınları

Konu, Maggie adındaki yaşlı bir kadın ile ilgili. Bu kadın eski bir güzellik yarışması birincisi. İlerleyen dönemlerde emlakçılık yapmaya başlamış, 60lı yaşlarında da hala bu mesleği sürdürüyor. Maggie, intihar etmek isteyen bir kadın. Benim de aklımdan, muhtemelen hepiniz gibi şu soru geçti: mademki 60 yaşındasın, intihar etmene ne gerek var…

Maggie, nasıl intihar edeceğini en ufak ayrıntısına kadar planlamış. Sessizce gitmek istiyor ve cesedinin kötü bir durumda bulunmasını istemiyor.

Fakat Maggie’nin intihar planı sık sık yarım kalıyor; hayatında değer verdiği insanlarla ilgili bazı sorunlar ve çalıştığı emlak şirketinin içinde kaldığı zor durumlar dolayısıyla erteleyip duruyor planını. Bir soru daha: intihar etmeyi bu kadar kafasına koymuş bir teyzenin bunlar neden umurunda olsun ki?

Neyse. İnsanı merakta bıraktıran bazı olaylar var kitapta, emlak şirketinin satışını üstlendiği eski bir evin çok çok uzun zaman önce yaşamış eski sahipleri hakkında gizemli bazı gerçekler gibi. Ama bu yine de vasat bir olay örgüsü olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Zar zor da olsa kitabı bitirmiş olmamın sebeplerinden biri, bu yorumu yazıp okuyacak olanların zaman ve para kaybı yaşamasını engellemiş olmaktı. Bir de kitapları yarım bırakınca, ne kadar kötü olursa olsun içim rahat etmiyor. Tabii buna rağmen yarım bıraktığım epey kitap olmuştur şimdiye kadar ama neyse.

Kısaca söylemek gerekirse, Yaprak Suya Düşünce kitabı Akasya Durağı senaryosu gibi bir şey. Çok saçma ve gerçeklik dışı geçişler, ancak 2 yaş çocuk hikayelerinde olabilecek rastlantılar ve gelişmeler içeren bir kitap.  494 sayfalık kitap okuma saatinizi çok daha değerli ve dolu bir kitap için harcayabilirsiniz.  İyi okumalar…

divider_pink

Altını Çizdiklerim


Ama dünyanın düzeni böyleydi şimdi. Artık görgü kurallarının hiçbir değeri kalmamıştı. Herkesle ve her şeyle alay eden o çok bilmiş komedyenler yüzünden kimsenin kimseye saygısı kalmamıştı. Hiçbir şeye değer verilmiyordu. (sf 199)

Her zaman olduğu gibi ileri doğru atılan her bir adımın mutlaka bir bedeli oluyordu. (sf 362)

Hala nefes alıyorsan oyunda bir adım öndesin demektir. (sf 434)

Sizinle benim aramdaki fark şu ki, ne düşündüğünüz benim bir gram umurumda değil. (sf 443)

 

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Gerçek özgürlük, iyi hissetmek, kendi doğrularına göre yaşamak

Ağustos 20, 2016
iyi_hissetmek_mutluluk_kahveHayatımda benim, istediğimi yapabilme özgürlüğüm…

   Akşamüstü çıkıp kahvemi deniz kenarında içmekse benim aradığım şey, ve bunu yapamıyorsam eğer, ne kadar param olursa olsun bir anlamı olmaz.

Bana göre, evlenen kadınların çok büyük bir kesimi kısıtlanmaya ve sömürülmeye razı geliyor. ‘’Artık evliyim, istediğim gibi her yere gitmemeliyim’’ düşüncesiyle, özlediği ailesini ziyaret etmeyen kadınlar tanıyorum. Ve yine aynı kadınlar, kocasından habersiz uzaklara gidemeyen bu tutsaklar, ne kız ne de erkek arkadaşlarıyla bir yere çıkabiliyor. Yanında kocası olmadan yurt dışına çıkamıyor, hattaonu geçtim, canı sıkılınca tek başına kahve içmeye bile gitmiyor. Esas üzüldüğüm de, bu tutsaklığın yarısının erkekler,  yarısının da bu tür kadınlar tarafından şekillendirilmesi.

Özgürlüğünü koruyabilen ve herhangi bir erkeğe tutsak olmayan, çizgisini koruyan, kendi iplerni her zaman kendi ellerinde tutan kadın, güçlüdür. Hem evlilik hem de flört ilişkilerinde her iki taraf da özgürlüğünü korumalı, karşısındaki insanı hayatına, bir yere kadar dahil etmeli. Herkesin kırmızı çizgisi olmalı.

divider_pink
‘’Duyguların özgür olmasından önemlisi duygulardan özgür olmaktı. İnsanın duygularının denetimine girmesi değil, duygularını denetim altına alması gerekiyordu. ‘’ (Kendinizle Barışık olmak, Nevzat Tarhan, sf 86)

divider_pink

   Neden bizi mutsuz eden, bizi geren, hayatımızda bizi engellediğini hissettiğimiz, düşündüğümüz ilişkilere yer verelim ki hayatımızda. Hangi tür ilişki olursa olsun, her tür ilişki için bu geçerli.

Sizin, ayağa kalkma ve o kapıyı vurup çıkma lüksünüz var. Şunu diyebilmek önemlidir: Yaptığım seçimler yanlış olabilir.

Siz kendi hayatınızda olmak istediklerinizi hayata geçirin ve kimseye tutunmayın. İnsanların da size tutunmasını sağlamaya çalışmayın. Diğer insanlara endeksli bir hayatı yaşamaya devam ettiğim sürece, zaten mutlu olma şansım yok.

divider_pink
‘’Unutma! Kendi değerlerine göre yaşamazsan, başkalarının beklentilerine göre yaşarsın. O hayata da ‘Benim hayatım’ diyemezsin.’’ (Mutluluk kitabı, Nil Gün, sf 14)

divider_pink

   Eğer bir insan mutsuzsa, eğer sıkılıyorsa, eğer kabına sığamıyorsa artık, çok net bir şekilde bu şu demektir: hayatında bir şeyleri değiştirmen lazım. Sen cesaret edip değiştirmen gereken şeyleri değiştirmezsen, başka şeylerin peşinden koşarsın ama o boşluk yine dolmaz.

Başkalarına bağımlı olarak yaşarsan, kişiliğini kaybetmeye başlarsın. Önemli olan senin mutlu olman, iyi hissetmen ve sen gibi yaşaman. Günün sonunda mutsuz, umutsuz olmayı hak etmiyoruz. İstemediğimiz hayatları yaşamayı da hiçbirimiz hak etmiyoruz.

19 Ağustos 2016 Cuma

Hayatımızdaki olumsuz şeylere rağmen ayakta durmak

Ağustos 19, 2016
   İster istemez kendimizi başkalarıyla karşılaştırıyoruz; yaşam koşullarını göz önüne alarak kimin bizlerden daha iyi durumda olduğunu görerek kendi moralimizi bozup duruyoruz.

b26

Bunu ben de yapıyordum hep, hayatta bazı konularda başkalarından çok daha şanssız olduğuna inanan bireyler sık sık kendisini başkalarıyla karşılaştırır. Fakat önemli olan şey, hayattaki_sanssizliklarimizçıkardığımız olumsuz sonuçlar karşısındaki tepkilerimizdir.  Eğer bunları aşılmaz engeller olarak görüp kendimize birkafes içine hapsedip orada üzülmeye başlarsak hayat daha da çekilmez hale gelir. Boşu boşuna acı çekmiş oluruz. Çünkü düşünce yapımızı değiştirerek var olan tüm imkansızlık ve şanssızlıkları avantaj haline getirebiliriz.

Çünkü zorluklar, içimizdeki gücün ortaya çıkması için karşımıza çıkan fırsatlardır. Işık, engele çarpmadan görünür hale gelemez.

İçimizde devasa bir potansiyel var. Biz engeli nasıl aşacağımıza odaklandığımızda,  bizi sıçratan ve uyaran şey olur o. Olaylar bizi belirlemiyor. Olaylara nasıl baktığımız bizi belirliyor. Çok özendiğimiz ‘şanslı insanlar’dan olsaydık bu zorluklarla karşılaşmayacaktık. Ve inanın ki zorlukları aşarak, yılmadan bir yere gelebilen, bir şeyler elde edebilen insanlar kendisini çok daha fazla severler ve hayatı kendileri için daha değerli hale getirirler.

guclu_durabilmek (1)   ‘’Nasıl aşarım?’’ demeliyiz. ‘’Neden bu benim başıma geldi?’’ dersen kendini çözümsüzlüğe mahkum edersin. Kendine acımaya başlarsın.

Olumsuz düşünmek, olduğun yerde kalmaktır, kıpırdamamaktır. Çabuk vazgeçmek, senin o konuda olumsuz düşündüğünün kanıtı. Ve esas değerli olan şey kolaylıklarla dolu bir yaşam değil, zor koşullara rağmen ayakta durma gücünü hiç kaybetmeden mücadele etmek, umutsuzluklara el sallamaktır.

b26
''Yaşamda aşmamız gereken zorluklar vardır ve bazen bu zorlukların geçmesi için biraz zaman gerekebilir." (Mutsuz Olmak Günahtır, Mustafa Çay, sf 25)

b26

Olumlu düşünebilme yetisi, içimizdeki gücü harekete geçirebilme yetisiyle ifade bulduğunda, bizi motive ettiğinde gerçek anlamda olumlu düşüncedir.

17 Ağustos 2016 Çarşamba

Teneke Kutular - Alex Shearer

Ağustos 17, 2016
teneke-kutular

 1 gün içerisinde bitirdiğim, sıradan kitap boyutlarından biraz daha küçük olan Teneke Kutular kitabı, tahmin ettiğimden çok daha farklı bir hikayeye sahipti ve oldukça sürükleyiciydi.

Kitabın Adı: Teneke Kutular

Yazarı: Alex Shearer

Çevirmen: Nursel Yıldız

Sayfa Sayısı: 272

Yayınevi: Tudem

  

Konusu şöyle: Fergal, çok zeki olarak bilinen ve pek fazla arkadaşı olmayan bir çocuk. Bir gün, marketteki ucuzluk sepetinde gördüğü etiketsiz bir teneke kutuya rastlıyor. Markette rastladığı bu etiketsiz ambalajın için ne olabileceğini çok merak ediyor. Kutuyu satın alıyor, ama açmıyor. Bu teneke kutuyla başlayarak koleksiyon oluşturmaya karar veriyor.

Böylece etiketsiz ve gizemli teneke kutulara daha çok merak salıyor ve koleksiyon macerası başlıyor. Her hafta ucuzluk sepetlerinden etiketsiz teneke kutular alıp biriktiriyor.

Annesi, koleksiyonunun 50 kutuyu geçmemesini söylüyor. Böylece Fergal, koleksiyonunun içinden rastgele seçtiği bir kutuyu açıyor ve bir küpe buluyor. Sonraki günlerde açtığı bir diğer kutuda da bir insan parmağı buluyor.

[caption id="attachment_355" align="alignright" width="225"]teneke-kutular-2 Kitabın ilk sayfası böyle başlıyor; 1-2 kez karşılaşıyoruz bu günlük sayfalarıyla...[/caption]

Bir gün markette ucuzluk sepetinin yanında, tıpkı onun gibi teneke kutulara merak salmış, kendi yaşındaki bir kızla karşılaşıyor. Aynı hobiyi paylaştıklarını fark edince arkadaş oluyorlar. Teneke kutularla ilgili ürkütücü ve iğrenç tesadüflerle karşılaşıyorlar; çünkü Charlotte’un da teneke kutulardan bulduğu bazı garip şeyler var.

Buldukları tuhaf şeylerin izini sürmek pahasına başlarından türlü türlü olaylar geçiyor . Sadece bir koleksiyon merakının onları sürüklediği şeyler çok farklı boyutlar alıyor.

Konu bakımından çok derine inip spoiler vermek istemiyorum; genel yorumlarıma geçecek olursam: Son derece sürükleyiciydi ama sanırım yaşı küçük çocuklar için çok daha uygun bir kitap. Zaten 12-15 yaş arası yazıyor yayınevinin sitesinde de. O yaşlarda gençlere okumayı ve kitapları daha çok sevdirebilecek sürükleyicilikte.  Hemencecik biten, basit bir dile ve akıcı bir kurguya sahip bir kitap Teneke Kutular.

teneke-kutular-arka-kapak    Kesik parmak gibi bazı şeyler, kitabı okuyan bir çocuk için fazla ürkütücü olur mu bilemiyorum,  ama özellikle baş kahramanlarının da çocuk olması ve olayların birazcık da tahmin ettiğiniz gibi ilerlemesi, ayrıca kitap boyunca çok çok az karakterin yer aldığı gerekçesiyle yetişkin bir okuyucu için birazcık basit buldum.

Bu arada uyarmak zorundayım ki benim gibi hiç ara vermeden okursanız teneke kutu lafından ve teneke kutulardan tiksinmeye başlayabilirsiniz; sürekli olarak her sayfada teneke kutulardan bahsedilmesi bu hissi yaratıyor. :)

O Artık birazcık uyumalıyım sanırım, görüşmek üzere.. iyi okumalar…

Özlediğim şeyler listesi

Ağustos 17, 2016
Moralim bozuk olduğu zamanlarda liste yapmayı çok severim ben. :)

divider_ribbon2

Hayatımdaki güzel şeyler listesi, kendimle ilgili iyi özelliklerin listesi, şanslı olduğum şeylerin listesi, vs. Öyle güzel bir terapi oluyor ki 1 haftada atlatacağımız üzüntü hallerini birkaç dakika içinde atlatmamıza yardımcı olabilecek bir aktivite. Azıcık enerjimiz düştüğünde hiç vakit kaybetmeden, hemencecik yapmaya koyulmamız gereken bir eylem. Zaten benim de bugün hiç keyfim yoktu, bu listeyle birlikte biraz olsun iyi hissederim belki. Yazmayı bitirince de gecenin geri kalanında kitap okur, sonra güzelce uyurum.

divider_ribbon2

Şimdi, özlediğim şeyler listesi hazırlamak geldi içimden.  Daha çok, tekrar gerçekleştirebileceğim pozitif şeyler üzerine yoğunlaşmak istiyorum, siz de özlenen şeyler listesini böyle hazırlayın bence. Çünkü o zaman insan kendisini keyiflendiren unsurları ve eylemleri hatırlamış olur ve bu bizi daha enerjik kılar. Hayatta unutmuş olduğumuz minik ama aynı zamanda çok büyük mutluluk sebeplerini hatırlamış oluruz. Evet, çok gevezelik ettim, artık listelemeye geçiyorum. :)

-Kısa bir süre önce burada yorumlamış olduğum Sırça Fanus kitabını okumak.

Okumayı özlediğim çok kitap var... Bittiğinde yas tutma eğilimlerine girdiğim kitaplar. Neyse...

-Baştan aşağı süslenerek ve özen göstererek hazırlanıp bütün gün gezip tozmak.

Uzun zamandır doğru düzgün yapmıyorum bunu, yaz sıcağı ve yabancı dilde okumamı geliştirme çabalarım yüzünden bunu yapmayı epey erteledim, dışarı çıkarken rahatlığı önemsiyorum bir süredir. Belki eylül ayının sonlarına doğru yaparım bunu. Kendimi güzel hissetmeyeli uzun zaman oldu.

-Yağmurlu hava, bir kafenin üst katı.

Bunu tek başıma yapmayı çok seviyorum. Yağmurlu geçen hemen pinkhemen bütün günlerde favori kafeme gitmeye çalışır, kahve pasta sipariş ederek keyifle dışarıyı seyrederim. O kafe kapandı; yerini tutabilecek birkaç yer keşfettim ama menüler pek hoşuma gitmedi. Birçok kafenin üst katı da yok maalesef. Neyse, yağmurlu havalar başladığında bu özlemimi gidereceğim hemen.

-Aslında şimdiki madde hem özlediğim hem bıktığım 2 şeyden oluşuyor.

Kızların ortak sorunlarından biri... Bütün kış kahkül kullandım ve_barbie_kahkul henüz uzamadı. Alnımdaki kısa saçlardan çok sıkıldım, çünkü hep toplamak zorunda kalıyorum; ne kahkül olacak kadar kısa, ne de serbest bırakılacak kadar uzun. Önleri de uzun olan saçlarımı çok özledim.

-Geç uyumak.

Ben bu durumu kışın daha rahat yapabiliyorum nedense. Çok seviyorum geç uyumayı, ama okul varken sabah uyanamama korkusu ağır basıyor bazen. Şu anda yaz tatilindeyim ama bir süredir erken uyuyasım geliyor hep. Yakın zamanda yine geç uyuma ve gecenin sessizliğinde kitap okumak, buraya bir şeyler yazmak, radyo dinlemek gibi alışkanlıklarımı gerçekleştirmek istiyorum ama çok daha enerjik olacağım bir günü bekliyorum.

-Kahve kokusu.

Şu an yanımda koca bir fincan kahve var; ikinci fincanı içiyorum. Ama kahve kokusu beni öyle mutlu ediyor ve iyi hissettiriyor ki. Bir süredir içmiyordum, şimdi durmaksızın kahve içesim var. Yanımda olmasına rağmen özlediğim tek şey kahve.

divider_ribbon2

Benim listem böyle. Çok düşündüm az önce ama aklıma başka bir şey gelmedi. Çok az şey yazdım ama, unuttuğum birçok özlemim olduğunu hissediyorum. Özlediğim şeyler listeme insanları veya zaman dilimlerini eklemek istemedim; pek yok zaten. Geçmişi özleyen bir insan olmadım hiç. Çünkü zaman geçtikçe bilinçlenip, hayatta daha güçlü ve mutlu hissediyorum kendimi. Mutluluk çokgüzel bir şey. Bozulmayacak, temel bir mutluluk. Zaten bu bizim en doğal halimizdir. Ben bu bilinci kısmen de olsa yakaladım ve en moral bozucu şeylere bile mantık çerçevesinde bakıp kendimi boşu boşuna üzmemeyi öğrendim. Ah, nerden nereye geliyorum ne kadar çenem düştü bugün böyle :) Birazdan kitap okuyacağım, bu yüzden heyecan var içimde. Kitabı açmadan hemen önce, her seferinde hissettiğim ve iç değişmeyen bir his bu. Özellikle de çok sevdiğim bir kitapsa, benden huzurlusu yok... Neyse, beni bıraksanız sabaha kadar sayfalarca yazarım şuraya konudan konuya atlayarak.

Bence siz de benimkinin tarzında bir özlediğim şeyler listesi yapmalısınız; şu anda aklıma iyi ki gelmiş bu fikir diyorum, çok iyi hissettim kendimi. Hiçbir şeyin enerjimizi düşürmesine izin vermemeliyiz. Hoşçakalın...

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Kitap Sayfasından Kelebek Figürü Yapımı

Ağustos 15, 2016
kitap_sayfasindan_kelebek_yapimiMerhabalar. :) Kelebekli olan her şeyi seviyorum; çok zarifler ve incelik katıyorlar bulundukları her alana. Şimdi 3 boyutlu kelebek figürünü nasıl yaptığımı adım adım resimlerle anlatmak istiyorum. Çok basit yöntemler kullandım, fikri geliştirerek çok daha güzel şeyler de ortaya çıkarabilirsiniz...

İhtiyaç duyacağımız malzemeler:

-Kitap/gazete sayfaları

-Yapıştırıcı

-Makas

-Kurşun kalem

Kelebeğimiz için kullanılacak kitap sayfaları saman kağıt olursa çok daha otantik olacağını düşünüyorum; yıllardır okumadığım, yıpranmış bir Jules Verne kitabı seçtim ben.

kitap_sayfasindan_kelebek_yapimi (2)

-Herhangi bir kağıda, istediğimiz kelebeği 2 boyutlu bir şekilde çiziyoruz.

-Şeklin muntazam olmasını istiyorsak, kelebeğin önce yarısını çiziyoruz.

-İkiye katlayıp keserek her iki kanadın birbirine eşit olmasını sağlıyoruz.

-İstediğimiz şekillerde ve boyutlarda kelebek figürleri çıkarabiliriz.

kitap_sayfasindan_kelebek_yapimi (1)

-Kelebek figürlerinin izini çıkararak, yapacağımız her bir kelebek için 3 adet kelebek şekli kesmemiz gerekiyor.

-Kestiğimiz her 3 kelebeği ortasından ince çizgi halinde yapıştırıcı sürerek birbirine yapıştırıyoruz.

-Kuruduktan sonra da üstteki 2 kanadı yukarı doğru kıvırıp kelebek biçimi veriyoruz.

Orta kısmına istediğiniz boncuk, sim ya da iplerle süsleme yapabilirsiniz. Ya da sprey cila kullanarak kelebekleri sertleştirebilirsiniz. Ben bant kullanarak kitaplığıma yapıştırdım.

Renkli kağıtlara desen çizerek de oluşturabilirsiniz kelebekleri; yaratıcılığa açık tasarımlar yapılabilir. :)

kitap_sayfasindan_kelebek_yapimi

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE - STEFAN ZWEİG

Ağustos 15, 2016
olaganustu-bir-gece-kitabi-stefan-zweig-Front-1

 

KİTABIN ADI: OLAĞANÜSTÜ BİR GECE                                    

KİTABIN YAZARI: STEFAN ZWEİG

BASKI YILI: 2016

SAYFA SAYISI: 80

YAYIN: İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

NAÇİZANE PUANIM: 7.0/10

 

Kısaca...

Yalnızca bir gün içinde yaşanan olayların anlatıldığı Olağanüstü Bir Gece'de seçkin bir yaşam süren, tasasız ve duyarsız bir subayın sıradan bir pazar gününü at yarışlarında geçirirken, yetiştirildiği ahlaki değerlere ters düşecek bir suç işlemesiyle hayatı değişir. Kıskançlığı, kötülüğü ve şehvet gibi diğer insani duyguları içinde barındırdığını fark eder. Gece yarısı olduğunda karşılaştığı insanlar ve tanıklık ettiği olaylar, ona yaşadığı hayatın çoğunluğun yaşadığı hayata göre çok daha farklı olduğunu gösterir.


Burjuva hayatının samimiyetsizliğinden bunalmış genç bir subay...


Yaşadığı burjuva hayatının yapmacıklığından ve samimiyetsizliğinden bunalmış genç bir subayın suç işleyerek de olsa bir gün bir şeyler hissedebildiğini fark etmesiyle dünyası değişir. Zengin ailelerin yaşamlarına bir pencere açan bu hikayede, lüks hayat şartlarına sahip insanların kendi içlerinde mutsuz olma durumlarını anlayabilmemize olanak sağlanıyor. Hikayenin başından itibaren subayın başına gelen kötü olaylar silsilesi onun kendini cezalandırma şekli gibi görünüyor.


Olağanüstü Bir Gece, Zweig'in, katıldığı savaşta hayatını kaybeden bir subayın çekmecesinde bulduğu notlardan derlediği bir kitap. Dolayısıyla kitaptaki hikaye kurgusu alıştığımız Zweig kurgusundan daha farklı. Ayrıca Zweig'ın bu kitabında olabildiğince az iniş çıkışlı bir olay örgüsü kurduğunu da söylememiz gerekiyor.


İçinden...




Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan, bütün insanları anlar...


ayrac



Hikayenin başından itibaren olayların gidişatına hızlıca adapte olduğumuz ve okuyucuya kolayca özdeşim kurabilme imkanı veren Olağanüstü Bir Gece için dışarıdan şahitlik ettiğimiz burjuva hayatının aslında ne kadar da kaotik, politik ve renksiz olduğunu burjuva sınıfından birinin bakış açısından yansıttığı için okumaya değer, hoş bir kitap olduğunu söyleyebiliriz.


İyi okumalar.


15.08.2016


Nihan Polat

14 Ağustos 2016 Pazar

İÇİNİZİ ISITACAK BİR LİMONATA

Ağustos 14, 2016
Ali Atay'ın yönettiği, senaryosunu Ertan Saban'la beraber yazdığı 2014 yapımı yerli komedi dram türü film.

Film,Makedonya'da yaşayan eski bir tırcı olan Suat'ın ömrünün son günlerinde oğlu Sakip'i yanına çağırıp büyük gerçeği açıklamasıyla başlar. Suat'ın herkesten sakladığı bir oğlu daha vardır ve şimdi tek isteği ölmeden önce ilk ve son kez oğlu Selim'i görmektir. Vee böylece başlar filmimiz.

Serkan Keskin ve Ertan Saban'ın candan oyunculuğu film boyunca yüzünüzü güldürecek cinsten. İki kardeşin başına gelen kimi zaman komik kimi zaman acıklı olaylar sizlere tekrarı olsa da seyretsek hissini verecektir. 640x360

Selim'in ömrü boyunca hiç görmediği ve aslında kızgın olduğu babasının şimdi ölüm döşeğinde olduğunu öğrenmesi sizlere de acaba ben olsam ne yapardım? Gider miydim? Gitmez miydim? ikilemini yaşatacak. Sakip'in babasının son isteğini gerçekleştirmek için verdiği mücadele kimi zaman duygulandıracak. Uzun lafın kısası,izlediğinize pişman olmayacağınız,zaten bu kadro hep iyi işler yapar yaa diyeceğiniz bir filmdir bence Limonata...

Şimdiden iyi seyirler...

YAREN 14.8.2016

 

limonata_film_elestirisi

13 Ağustos 2016 Cumartesi

Aslında Aşk da Yok – Duygu Asena

Ağustos 13, 2016
[caption id="attachment_350" align="alignleft" width="300"]Duygu-Asena-Aslinda-Ask-Yok Kitabın arka kapağını çok sevdim. Duygu Asena'nın güzel gülümseyişi...[/caption]

Duygu Asena'nın Kadının Adı Yok kitabını duymayan kalmamıştır. Küçüklüğünden itibaren kendi hayatını anlatan bir kadının hikayesi. Basit dili, dobra cümleleriyle toplumu eleştirirken kadının rolünü sorgulayarak, içine çekildikleri gerici düşünce kalıplarını hissettiriyordu insana. Her kadının okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitaptı. Sizi kendinize getiren, toplumun bir kesiminin bilinçaltında kadınlar hakkında sahip oldukları gerici düşünceleri fark ettirip bunun karşısında durmaya yönelten, harika bir kitap...

Kitabın Adı: Aslında Aşk da Yok

Yazarı: Duygu Asena

Sayfa Sayısı: 190

Yayınevi: Afa Kadın

Şimdi de Kadının Adı Yok kitabının devamı olan Aslında Aşk da Yok'u yorumlayacağım. Kadın aynı şekilde hayatını anlatmaya devam ediyor. İkinci kez evleniyor ve bu kez çocuk sahibi oluyor.          Çocuklu kadınların ev içindeki halleri, toplumdaki yerleri, hamilelik ve doğum süreci ve sonrasındaki psikolojileri yalın bir dille işleniyor kitapta.

Yine sık sık hezeyanlar yaşıyor kadın, kendini çocuğuna bağımlı hissediyor bir süre. Günümüzde her kadının yaşadığı o sorun: Doğum sonrası işe dönmek, kariyerine özgürce devam edebilmek, anne olduktan sonra kocanın senden sıkılıp başka kadınlara ilgi duyuşu, seni saymamaya başlaması-ki bence bütün bunu evli olsun olmasın tüm erkekler yapar- işleniyor.

Bence çoğu kadının kendi kendine bile itiraf edemediği bu gerçeklerden açık açık bahsediyor Duygu Asena. Bu kitapta bahsettikleriyle, özellikle de evli kadınların, bazı şeylerin farkına varmasını sağladığını düşünüyorum; tabii önceki kitap olan Kadının Adı Yok'u da okuyup çıkaracağı dersleri, anlayacağı düşünceleri fark edebilen kadınların.

Benim tavsiyem, Kadının Adı Yok kitabını okuduktan sonra Aslında Aşk da Yok'u okumanız. İşte o zaman bir kız çocuğunun yetişkin olana kadar ve yetişkin olduktan sonra da erkek egemen toplum düzeninde ve düşünce kalıpları içerisinde yaşadığı zorlukları anlayabilir, belki kendinizin de bu gerici düşünceler içinde kaybolduğunuzu görebilir ve bu konuda bilincinizi ve bilginizi arttırabilirsiniz.

Mutlak suretle okunması gereken kitaplar arasında tuttuğum Kadının Adı Yok'a, devamı olan Aslında Aşk da Yok'u da eklemeliyim sanırım. Ama önce Kadının Adı Yok okunmalı.. Adı olmayan bu kadın kahramanımızın tüm yaşamını görüp onu daha iyi anlayabilmek için. İyi okumalar..

ayrac3

Altını Çizdiklerim


Yarın, hiç istemediğin bir ortam yerine, çok ama çok istediğin bir yerlerde bulunmak senin elindeyken, ne duruyorsun dedim kendi kendime. (sf 14)

İnsanın kendi mutluluğunu kendinin yaratması ne güzel, ne gerçek bir sevinç! Kimse değil, ben yaptım her şeyi, ben. (sf 17).

Ah, şu ölümlü dünya, diyorum cenaze törenlerindeki gibi, hiçbir şey için üzülmeye değmez… Yaşa, yalnızca yaşa, yaşadıklarından tat al, olur olmaz şeyler için dertlenme. Yaşarken mutlu olabilmen için yapman gereken tek şey, savaşmak… Savaşarak pek çok şey edinmelisin ki, onlar sırası gelince seni mutlu etsin, güçlü kılsın. (sf 22)

Kararlılık işte diyorum, kararlılık bu… Mutsuzluğun en önemli nedeni kararsızlık ve yaşanan iç çelişkiler. Ben öylesine kararlıyım ki, artık mutsuz olmam için hiçbir neden yok. Ne olacaksa olabilir, ben karar verdim, ne istediğimi biliyorum. Ben mutluyum, kendimi seviyorum. (sf 82)

…şimdi daha güçlüyüm, şimdi yalnızlıkla daha iyi baş edebilirim, şimdi kimseye muhtaç olmamaya doğru bir adım daha attım. Kendini yaşamın akışına bırakıp dertlenmekle gelmiyor mutluluk ve özgürlük. (sf 92)

Hiçbir kadının kuşkuları boşuna değildir, hiçbir kadın erkekler gibi kıskanmış olmak için kıskanmaz, durup dururken kuşkulanmaz. Kadınlar öylesine hassastırlar ki bu konuda, bir bakış, bir sözcük, elin bir küçük kıpırtısı, hemen anlayıverirler iki kişi arasında bir başkalık varsa. (sf 98)

Başardığımızda yalnızız, başarısızlığımızda yalnızız. O zaman benden daha önemli ne var bu dünyada? Benden bana daha yakın, beni benden daha fazla sevebilecek, bana benden daha içten yardım edebilecek kim var? Bir tek benden bana kötülük gelmez. O zaman beni seviyorum, bana güveniyorum. (sf 99)

12 Ağustos 2016 Cuma

Kişisel Gelişim Kitaplarından Hayatı ve Mutlu Olmayı Öğrenebilmek

Ağustos 12, 2016
mutlu-olmayi-ogrenmek2Birçok kişisel gelişim kitabının arka kapak yazısı, elimizde büyülü bir şey varmış gibi hissettirir; okuduktan sonra hayatımızın tamamen değişip mutluluğu yakalayacağımızı düşünürüz; hatta kitaba başlarken bunun böyle olacağından neredeyse eminizdir. Çok şey vadeden kişisel gelişim kitapları ister istemez çok beklenti içine girmemize neden olur.

Ben de bu tarz kitapları ilk keşfettiğim zamanlarda aynen böyle düşünüyordum. Kişisel gelişim kitaplarını okumayı sevmiştim aslında. Ama sadece okuyor, öğrendiklerimi sindirip hayatımda nasıl kalıcı hale getirebileceğimi bilmiyordum. Piyasada onlar olduğu için, çoğunlukla çeviri kitaplar okuyordum. Bir süre sonra hepsinin aynı şeyi anlattığını ve ‘hiç bir işe yaramadığını’ düşünüp artık kişisel gelişim okumamaya karar vermiştim. Çok uzun bir süre bu tarz kitaplar yerine roman okudum hep. Geriye bakınca görüyorum ki, o zaman okumuş olduğum kişisel gelişim kitapları gerçekten de birbirinin çok benzeriymiş... Şimdi ise bu tür kitaplarla ilgili ne kadar çok şey keşfettiğimi ve öğrendiğimi, bu kitaplardan çok çok keyif aldığımı görmek şaşırtıcı. Peki nasıl yapabildim bunu?

Kişisel gelişim kitaplarından hakkıyla faydalanabilmek için ne gerekir: İhtiyaç duymak. Kendini değiştirmeye, mutlu olmaya, bu yolunda sana bireysel gelişiminle ilgili bilgi verip bilinçlendirebilecek kitaplara ihtiyacın olduğunu hissetmek. Ne kadar çok psikologla görüşürsek görüşelim, kitapların yarattığı etkiyi alabileceğimizi düşünmüyorum. mutlu-olmayi-ogrenmekKendimizi bazı yönlerden değiştirmek ya da mutlu olmak için başkalarının değil, kendimizin hazırladığı formülleri uygulamamız gerekir. O aradığımız büyülü etki, kitaplardan öğrendiklerimize dayanarak kendi kendimizin bulacağı bir şeydir. Şimdi, daha farklı ve net tavsiyelerde bulunmak istiyorum.

Kendimi kötü hissettiğimde ya da huzursuz olduğumda, psikolojik programlar izliyorum. Nil Gün, Nevzat Tarhan, Kemal Sayar, Aret Vartanyan gibi isimlerin konuşmalarını dinliyorum. Beni etkileyen bazı videoları defalarca izlemişliğim de vardır. Aslında kişisel gelişim kitaplarını bilinçli okuyabilmem bir yandan da bu videolara bağlıydı. İnsan denen varlığın mutluluk yapısı, depresyon eğilimleri, umutsuzluğa düşme sebepleri gibi bazı konularda bilgi sahibi olup bilinçlendiğimiz sürece kişisel gelişim kitaplarını daha etkin bir biçimde okuyabilir ve faydalanabiliriz çünkü. Ve emin olun, işte o zaman gerçekten kendi üzerimizde de bunun etkilerini görebiliyoruz.

Bu yıl bir defter tutmaya başladım. İzlediğim psikoloji ve bireysel gelişim programlarında beni etkileyen, en sevdiğim cümleleri yazıyorum videoyu durdura durdura. Zaten en etkili öğrenme yöntemi yazmaktır ya; sonradan bunları okuduğumda da kendimi çok iyi hissediyorum. Bu deftere bir de okuduğum kişisel gelişim kitaplarındaki cümleleri yazıyorum. Mutlu olabilmenin, kendini geliştirip değiştirebilmenin hiç de zor olmadığını çoğunlukla bu şekilde öğrendim. Hayatımda okuduğum bu kişisel gelişim kitapların ve izlediğim/dinlediğim psikolojik programların etkisini belirgin biçimde hissediyorum. Daha önce beni çok üzebilecek şeyleri çabucak atlatıp çözerek üstesinden gelebildiğimi hissediyorum; geçmişe baktığımda (birkaç ay gibi bir süre geriye bakınca bile) aynı şeyi yaşamış olsam, asla bu şekilde üstesinden gelemezdim diyorum.

10 Ağustos 2016 Çarşamba

1440 Dakika- Nil Gün

Ağustos 10, 2016
1440_dakika_nil_gun_kitap_yorumu

Merhabalarr, 185 sayfalık, çabucak biten, ,insanı gerçekten eğiten ve somut egzersizler öneren, samimi ve gerçekçi yazılmış harika bir kitap okudum zaman yönetimine dair.

Kitabın adı: 1440 Dakika

Yazarı: Nil Gün

Sayfa Sayısı: 185

Yayınevi: Kuraldışı yayınları

Akıp giden dakikaları yavaşlatmamız mümkün değil. Hayatımızı doyasıya hissedip ‘’zamanım yok’’ demekten kurtulmak istiyorsak, neler yapmamız gerektiğini, nasıl düşünmemiz gerektiğini bizlere öğretiyor Nil Gün. Okudukça, zamana dair farkındalığınız artarak elinizde olan günlerin nasıl değerli olduğunu ve geçip gittiğini anlıyorsunuz. ‘’ertelemek’’ ya da ‘’üşenmek’’ denen o gıcık durumları hayatımızdan çıkarmaya dair somut adımlar atmamız yönünde teşfik ederek o derin uykudan uyanmamızı, hayatımızın ve zamanımızın herhangi bir anını boşa harcamanın ne kadar acı olduğunu anlamamızı sağlıyor.

Ben gerçekten fazlasıyla bilinçlendiğimi hissettim bu kitabı okuyunca.dönüp baktım günlerime, zamanımı boşu boşuna işgal eden her şeyi yok etmeye odaklanıyorum artık. yapmam gereken hiçbir şeyi ertelememem gerektiğini gerçekten öğrendim.

Zamanın değerini iş işten geçtikten sonra anlamak çok acıdır; o yüzden bu kitabı acilen okumanızı tavsiye ediyorum; çünkü, keşke eski yaşlarıma dönsem dememek, zamanı ne kadar iyi kullandığımıza ve kendimizi ne kadar geliştirdiğimize bağlı.

Şiddetle tavsiye ettiğim 1440 Dakika kitabının, okuyan herkesi bilinçlendirip ‘’iyi ki okumuşum’’ dedirteceğini düşünüyorum.  İyi okumalar.. :)

ayrac

---altını çizdiklerim---


Hayat’tan mümkün olduğunca çok öğrenebilmek için zamanımın değerini bilmem, amaçlarımı belirlemem ve yaşamı ertelememeyi öğrenmem gerekiyordu. (sf 13)


Zaman yönetimi yaşamının değerini bilen herkes içindir. (sf 17)


Bize zarar veren özelliklerimizi olumluya dönüştürmenin yolu öncelikle bireysel gelişimimize önem verip zaman ayırmaktan geçiyor. (sf 23)


Bazı şeyler konusunda hiçbir şey yapamayacağını düşünebilirsin. Ama o sorunu çözmek için denklemin bazı bölümlerinde tam denetim sağlayabilirsin. Bu da sorunu çözümlü hale, en azından baş edilebilecek hale getirebilir. (sf 27)


Tüm yüreğinle kendini adadığın ortalama bir plan, yarım yürekle yapılan mükemmel plandan daha başarılı sonuç verir.(sf 32)


Başarı büyük olanın değil, kaybettikten sonra da yoluna devam edenindir. (sf 33)


Bir şeylerin değişmesini istiyoruz. Ama hep yaptığımızı yapmaya devam ediyoruz. Her zaman yaptığın şeyi yaparsan, her zaman kendini tekrarlamaya devam edersin. (sf 44)hayatının her alanında günlük, haftalık,  aylık ve yıllık amaçlar belirle. Amaçlı bir yaşam sürmek keyiflidir. Amaçlı hayat anlamlı hayattır.(sf 55)


Hayatının bir saatini boşa harcayan insan, hayatın değerini keşfetmemiş demektir. Birçok amacın gerçekleşmeme nedeni, ikincil şeylere daha çok vakit ayırmaktır. Şimdi yaşayın. Yarını beklemeyin. Hayatın güllerini bugün toplayın. Pierre de Ronsard (sf60)


Yaşam değerlidir. Arkasında iz bırakan yaşam, değeri biçilmiş kaliteli yaşamdır. (sf 78)


Bir insanın zaman yönetimi konusundaki başarısının ölçüsünü düzenli olarak egzersize ve kitap okumaya zaman ayırıp ayırmadığından anlayabilirsin. Kendi sağlığına ve bireysel gelişimine zaman ayırmayan insanın hayatı nasıl kaliteli olabilir, verimliliği ne kadar yüksek olabilir? (sf 94)

9 Ağustos 2016 Salı

Kör Gazap – John Saul

Ağustos 09, 2016
kor_gazap_john_saul_kitap_yorumuKitabın Adı: Kör Gazap

Yazarın Adı: John Saul

Yayınevi. Altın kitaplar

Çevirmen: Seyfettin Turhan

Sayfa Sayısı: 303

Daha önce John Saul’ün, Şeytanın Labirenti ve Şeytanın Sağ Eli kitaplarını okumuştum. Her ikisi de, okumaktan en çok keyif aldığım korku edebiyatı tarzındaydı. Fazlaca korku ve gerilim içeren, gerçekçi korku unsurları ve ayrıntılı betimlemelerle okuyucuya her şeyi derinden hissettiren kitaplar. Özellikle de Şeytanın Sağ Eli kitabı beni tam anlamıyla büyülemiş ve gerçekten korkutmuştu.

Her neyse, şimdi gelelim John Saul’ün Kör Gazap kitabına. Saul bu kitapta da beklentimi fazlasıyla karşıladı... Gerçekçi korku unsurları ve müthiş olay örgüsüyle beni çok etkileyen ve gece okuduğumda biraz ürktüğüm bir kitaptı.

Konusu şöyle: Pendleton ailesi Paradise Point adındaki küçük kasabaya taşınıyorlar. Baba Dr. Calvin Pendleton, Paradise Point’de doktorluk yapan bir arkadaşından uygun fiyata, kocaman bir ev satın aldığı için Boston’dan ayrılıyorlar. Hamileliğin son aylarında olan karısı June ve bebekken evlat edinmiş oldukları ve tıpkı kendi kızlarıymış gibi sevebildikleri Michelle ile birlikte yepyeni bir başlangıç yapacaklarını düşüncesiyle, bu küçük kasabaya taşınmaktan mutluluk duyuyorlar.

Michelle evde antika sayılabilecek derecede eski, porselen bir oyuncak bebek buluyor. Görür görmez onu çok seviyor ve Amanda ismini koyuyor.

Michelle ve ailesinin taşındıkları evin arka kısmında artık kullanılmayan eski bir mezarlık var. Michelle’in arkadaşlarından işittiği hikayeye göre, mezarlıktaki boş mezar taşının sahibi, o evde yıllar önce yaşamış olan, Amanda isimli kör bir kız. 12 yaşındayken ölmüş ve cesedini hiç bulamamışlar, fakat ruhu hala o çevrede dolanıyormuş.

June Pendleton’ın bebeğini doğurması ve Michelle’in arkadaşlarından uzaklaşıp giderek o oyuncak bebekle dostluk kurmaya başlaması üzerine esas ürkütücü olaylar gelişiyor.

Oyuncak bebek Michelle’in en iyi arkadaşı oluyor; ama aynı zamanda da felaketlerin ve tuhaf gerçeklerin de başlangıcı. Michelle git gide korkunç bir biçimde değişmeye başlıyor.

Küçük çocuk ölümleri, eski evin zeminindeki kurumuş kan, hayalet hikayeleri…

Müthiş kurgusuyla beni benden alan bir kitaptı Kör Gazap; hiç beklenmedik sonlarla çok şaşırtan, bazen duygulandıran, karakterlerin çoğuna kızmanıza sebep olan, ve daha nice hissi yaşatan sürükleyici bir korku-gerilim romanı.

Pasparlak bir yaz gnünde okunacak bir roman olmadığını da söylemeliyim sanırım. :)Ben bundan sonra bu tarz kitapları kışın okumayı tercih edeceğim.

Yağmurlu bir kış gecesinde, elinizde sıcacık kahvenizle, ürpererek okuyacağınız, elinizden bir türlü bırakamayacağınız Kör Gazap kitabını, korku edebiyatı okumayı sevenlere şiddetle tavsiye ediyorum. İyi okumalar, hoşçakalın…